Bölüm değil aslında tüm hikayenin şarkısı;
Alec Benjamin -Shadow Of MineTolstoy şöyle diyor:
"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir."Deniz onun için ufak bir yolculuğun hayatında ne kadar önemli bir yere sahip olacağını o zaman anlamamıştı. Bu yolculuğun amacı sadece basit bir tatildi.
5 yıl önce
Deniz arkadaşı Cansu'nun ısrarına dayanamamış ve meslekte daha yeni olmasına rağmen amirinden güç bela izin alabilmişti. Bunları düşünürken bir yandan da yatağının üzerinde duran valizine son eşyalarını koydu. Hazırladığı küçük valizin fermuarını çektikten sonra evinin son kontrollerini yapıp taksiyle aşağıda bekleyen Cansu'nun yanına inip taksiye bindi kısa bir selamlaşmadan sonra terminale gidip gidecekleri şehrin otobüsünü beklemeye başladılar. Cansu otobüs biletlerini alıp Denizin yanına elindeki biletleri sallamaya başladı. Deniz Cansunun elinde biletlere bakıp oflamıştı. Denizi tanıyan herkes yolculuk yapmayı sevmediğini bilirdi. Ona göre ışınlanma bulunmalı ve ulaşım o şekilde sağlanmalıydı.Cansu da bunu bildiği için Deniz'i bu tatil için zor ikna etmişti. Cansu Deniz'in yanına oturduğunda hala etrafına bıkkınca bakan arkadaşına dönüp,
''Tamam, Deniz söz ileride çok zengin olursam jet alıp seni işe bile giderken onunla götüreceğim'' diye dalga geçiyordu. Deniz arkadaşına dönmeden,
''Yolcululukları sevmiyorum hem de bu temmuz sıcağında'' diye off'layıp koltuğunda kıpırdandı.
Kısa bir bekleyişin ardından bekledikleri otobüsleri geldiğinde valizlerini muavine verip aldıkları biletlere bakıp yerlerine geçmek için koltuklarına oturdular. Akşam saatlerinde dört saatlik yolcuğun bir saati kalmıştı. Sonunda geldikleri şehri otobüs canımdan seyreden Deniz ne kadar ışıl ışıl diye düşündü içinden ama bilmediği bu ışıl ışıl olan şehrin hayatındaki tüm ışıkları elinden alacağından şimdilik haberi yoktu.
''Deniz hadi geldik''diyen Cansu'nun sesiyle duran otobüsten inip valizlerini aldılar. Cansu'nun evi terminale yakın olduğu için yürüyerek büyük bir sitenin önüne geldiklerinde güvenlikten geçip evlerini olduğu apartmana doğru yol aldılar apartmanın önüne geldiklerinde Cansu anahtarla ağır demir kapıyı açarak önce kendisi geçip arkasından Denizin girmesi için kapıyı tuttu. İki kat merdiven çıkıp evlerinin kapısına geldiklerinde zile basıp beklediler. Kapı yarım saniyede açıldığında Cansu'nun annesinin kocaman gülümsemesiyle karşılamıştı onları orta yaşlı kadın 'Hoş geldiniz' çocuklar deyip onlara fırsat vermeden hemen Cansu'ya sonrada Deniz'e sarılmıştı.
Tanışma ve yemek faslı bitince Cansu Deniz'e akşamları bir başka güzel olan şehri göstermek istemişti. Deniz elleri ceplerinde yürüyerek geldikleri yüksek olan tepeden baktığında Cansu'ya dönüp
''Cansu ben buranın bu kadar güzel olduğunu düşünmemiştim.'' Hala ışıl ışıl olan şehre bakıyordu.
''Medya da gösterilen her şeye inanma Deniz daha yarısını bile görmedin hem sana ne yemekler yedirecem'' demişti. Deniz hala etrafına hayran hayran bakarken ortamın sessizliğini Cansu'nun telefonu çalan telefonu bozmuştu.
...
Cansu karşısındaki manzaraya dalmış olan arkadaşına seslenmişti
''Deniz hadi artık eve gidiyoruz.''
Eve geldiklerinde saat gece yarısına yaklaşmıştı. Deniz kendi için hazırlanan odaya çıkıp duşunu aldıktan sonra yatağına uzandı. Hava o kadar sıcaktı ki camlar ve klimalar bile bu şehirdeki sıcaklığı düşürmeye yetmiyordu. Denizde bu sıcaktan nasibini almış uyuyamamış bir umut serinlerim diye balkona çıkmak gibi bir hata yapmıştı tam odasına dönecekken Cansu da aynı dertten muzdarip yanına gelmişti
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK (GAY)
Teen Fiction"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Tolstoy Aslında tam da bu sözün üzerine başladı onların yolculukları... Uyarı'' iki erkeğin aşkını anlatmaktadır." "Hikaye mpreg içermekte...