"Ama sen, senin istediğin o aşk için benden daha iyisini bul ve mutlu ol."
•••Bakışlarım aynadaki yansımamın üzerinde gezindi. Giydiğim pembe çiçekli beyaz elbise, belime dalgalı bir şekilde dökülen sarı saçlarım ve hafif bir makyajla süslenen yüzüm. Güzel miydim? Yoksa pembe çiçekli elbisemle sadece küçük bir kız çocuğunu mu andırıyordum?
Benimle vakit geçirmek istediğine pişman olacak mıydı? Nasıl biriydim ki ben? Eğlenceli biri olabilir miydim?
"Yine topuklu ayakkabılardan uzak duruyorsun bakıyorum," diyen annemle, olduğum yerde sıçradım ve kapıya baktım. Kollarını birbirine bağlamış, topuklu ayakkabısının ucuyla yerde benim gerilmeme sebebiyet veren bir ritim tutuyordu. "Ders çalışmaya gidiyorum," dedim sıkıntılı bir sesle. "Gözlerin üzerimizde olacağı bir davete değil."
Kollarını birbirinden ayırarak gözlerini kıstı, ellerini yavaşça beline yerleştirdi. "Son zamanlarda sabrımı fazlasıyla zorluyorsun Roseanne. Bu cesareti nereden buluyorsun bilmiyorum fakat haddini aşıyorsun. Kim olduğunu ve kiminle konuştuğunu unutma."
Kızın olmak ve annemle konuşmak istiyorum. Bu... bu isteğim asla gerçekleşmeyecek, değil mi?
Sadece başımı salladım. Eğer cevap verirsem kavga edecektik ve bunu istemiyordum. Tırnaklarımı avuç içlerime geçirdiğimde o tekrar konuştu. "Park Jimin soylu bir ailenin çocuğu ve çok da zeki. Sakın onunla ders çalışırken ailemizi küçük düşürecek hareketler yapma." Gözlerimi devirmemek için büyük bir çaba harcayarak tekrar başımı salladım. Onunla laf dalaşına girmeyeceğimden emin olmuş olacak ki, daha fazla bir şey söylemeden odamdan çıktı.
Bende hiçbir şeye heves bırakmıyorlardı. Enerjimi, isteğimi, gülümsemelerimi benden söküp alıyorlardı. Günden güne onların soylu ailesi içinde eriyip yok oluyordum ve sonunda ya onlar beni ya da ben kendimi öldürecekmişim gibiydi.
Peki ya o? Park Jimin? Çok mu kusursuzdu hayatı? Belki onun da canını yakıyordu bir şeyler ve beni anlayabilirdi. Belki beraber vakit geçirmek iyi bir fikir olabilirdi. Biraz güzel zaman geçirirsem stresten biraz arınabilirdim.
Daha fazla evde durursam muhtemelen annem tekrar odama uğrayacaktı ve bu defa kavga etme ihtimalimiz artacaktı. Buluşacağımız yere biraz erken saatlerde gitmekte bir sorun görmeyerek çantamı aldım ve evden çıktım. Gideceğim kafe çok uzakta olmadığı için çoğu zaman olduğu gibi yürümeyi tercih ettim.
Kendinize ayıracak bir zamana sahip değilseniz, yürümek bir kaçıştı. Ben de kaçmayı seviyordum.
Ağır adımlarla yürüyerek on dakika içerisinde kafenin önüne geldiğimde, içeriye gireceğim anda dikkatimi çeken bir grupla duraksadım.
Park Jimin ve onun kalabalık arkadaş grubu bir masada oturuyor, kahkahalar atıyor, neşeli bir şekilde sohbet ediyorlardı. Yutkundum. Beni arkadaşlarının yanına mı çağırmıştı yani? Ben onunla buluşmaya bile korkuyorken beni bir kalabalığa sokmayı mı düşünmüştü?
Görünmemek için geriye çekilerek başımı iki yana salladım. Korkağın tekiydim belki ama umurumda değildi. İçeriye girmeyecektim. Giremezdim ki! Konuşamaz, muhabbet edemez, yanlış bir şey söyleyeceğimi düşünerek kekelerdim belki de.
Kafenin önünden ayrılıp öylesine yürümeye başladım. Aptalın teki oluşuma gözlerim dolarken ağlamamak için kendimi tuttum. Sahiden kalabalığa girebileceğimi falan mı düşünmüştü? Benim içinde olduğum tek kalabalık, annemin beni bakışlarıyla her daim uyardığı o aptal davetlerdi.
Buluşacağımız saat gelip geçtiğinde bile yürümeye devam etmiş, korkularımı düşünmüştüm. Kalabalıklar, her an yanlış bir şey yapacağım düşüncesiyle üzerimde olan bakışlar, yaklaşan sınavlarım, son zamanlarda sık sık güçsüzleşmeme neden olan ne olduğunu anlayamadığım krizlerim... Düşündükçe korkağın teki olduğum fikrinin içinden çıkamıyordum. Bu can yakıcıydı. Birkaç yaşıtımın yanında oturup sohbet bile edemeyecek kadar korkak olmak kalbimi acıtıyordu. Bunu bile yapamayan biri, ne diye yaşıyordu ki?
Eve yaklaşırken telefonumu çıkarttığımda ondan gelen mesajları ve aramaları gördüm. Bir sürü mesaj atmış ve yaklaşık beş kez aramıştı.
Park Jimin: hey
Park Jimin: gelmeyecek misin Rosie
Park Jimin: seni bekliyorum
Park Jimin: umarım gelmekten vazgeçmek gibi bir aptallık yapmamışsındır
Park Jimin: cidden mi yani
Park Jimin: sen sahiden gelmiyorsun
Park Jimin: farkında olmadan seni rahatsız edecek bir şey mi yaptım
Park Jimin: pekala
Park Jimin: gelmiyorsan bile en azından bana bir cevap ver de iyi olduğunu bileyim
Park Jimin: Rosie
Park Jimin: endişelenmeli miyim?
Park Jimin: eğer cevap vermezsen evine geleceğim
Rosie: özür dilerim
Rosie: ben cesur biri değilim
•••
🦋Lily🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stay with me | jirosé
Fanfiction"Diğerleriyle geçen derin konuşmalardansa, seninle garip bir sessizliğin içinde olmayı tercih ederim." ••• Park Chaeyoung, ailesinin kusursuz olması için uyguladığı baskılarla başa çıkmaya çalışmaktan yorulmuştu. Ve Park Jimin, sevdiği kızın günden...