"Gerçekleşemeyecek bir hayalde, açamayacak bir çiçek büyüttüm."
•••Günler geçiyordu. Ders çalışmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum. Neredeyse hiç uyumuyor, dışarıya çıkmıyordum. Dışarıya çıkmama izin verilmiyordu.
Derslerimin iyi olduğunu biliyordum ama derslerim iyiye giderken ben kötüleşiyordum. Sık sık baş ağrısı çekiyordum. Haftada en az bir kez kriz geçiriyordum. Bunun artışı üzerine araştırmıştım ve Jimin gerçekten doğruyu söylediğini düşünüyordum. Sanırım sahiden panik atak hastasıydım. Ama aileme söylemeyi asla düşünmüyordum çünkü dikkat çekmek için bahane ürettiğimi söyleyeceklerinden emindim. Onların acımasız ve yaralayıcı sözlerini duymaktansa tüm o krizlere katlanmayı tercih ediyordum.
Çözmem gereken sorular bittiğinde kitabımı kapatarak başımı masaya yasladım ve gözlerimi kapattım. Annem az önce beni bu gece için son kez kontrol etmişti. Bugünlük derslerimi biraz erken bitirmiştim. Duş alıp uyuyacaktım. Ve dört saat sonra uyanacak, ders çalışmaya kaldığım yerden devam edecektim.
Başımı kaldırarak masadaki dağınıklığı toparladım ve ayağa kalktım. Banyoya yöneleceğim anda, duyduğum bir ses korkuyla donakalmama neden oldu.
Biri pencereme taş mı atmıştı?
Tereddütle arkamı döndüm ve korkak adımlarım pencerenin önünde durduğunda, perdeyi hafifçe çekerek dışarıya baktım.
Aşağıda, elinde birkaç tane taşla bana sırıtarak bakan Park Jimin vardı.
Sinirle pencereyi açarak başımı dışarıya uzattım. "Burada ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordum kısık ama duyabileceği kadar net bir sesle. Omuz silkti.
"Ben suçsuzum Rosie ve olayların aslını bilmeden beni hayatından çıkartamazsın." Elindeki taşları atarak kollarını iki yana açtı. "Bence bir karara varmak için beni dinlemelisin, Rosie. Benim seni üzecek bir şey yapmayacağımı biliyor olmalısın." Gözlerimi devirdim.
"Neden üç serilik film çekecek kadar olay yaşamışız gibi abartıyorsun? Beni ne kadar tanıyorsun ki? Veya ben seni ne kadar tanıyorum? Beni üzüp üzmeyeceğini nereden bilebilirim?"
Üşümüş olacak ki, ellerini siyah kapüşonlu hırkasının ceplerine koydu. Bahçedeki lambaların ışığı yüzüne vuruyordu, burnu kızarmıştı ve sinir bozucu derecede tatlı görünüyordu. Ben ona sinirliydim, burada olmaması gerekiyordu!
Başını hafifçe kaldırarak gözlerime baktı. Bu sefer yüzünde alaylı bir sırıtış yerine masum bir gülümseme vardı.
"Beni tanıman için aylardır veya yıllardır tanışıyor olmamız gerekmiyor, Rosie. Beni tanımak için sana nasıl baktığımı görebilmen gerek. Çünkü ne söylersem söyleyeyim ya da ne yaparsam yapayım, en büyük gerçeğim sana baktığım anda gözlerimde gördüğün olacak."
Neden böyle söylüyordu? Beni neden seviyordu ki? Bende sevecek ne buluyordu?
Gözlerim dolarken bunu gizlemek için bakışlarımı kaçırdım. "Seninle şu an konuşmak istemiyorum. Sınavlardan sonra belki konuşabiliriz."
"Sorularını çözmüştüm." Gözlerim şokla aralanırken tekrar ona baktım. "Ne?"
Bu defa bakışlarını kaçıran o oldu. "Sana yardımım dokunabilir diye düşünüp arkadaşlarımdan yardım aldım. Ders çalıştım. Sınavda da soruları çözebileceğimden emin olunca, senin uyumanı istedim çünkü uykusuzluktan mahvolmuştun. Soruları çözdüm ama sonra geçen sınavda sonuncu olan kız bunu görmüş. Kağıtlar toplanırken isimlerinizi değiştirmiş. Bunu bilmiyordum. Eğer bilseydim yemin ederim engel olurdum, Rosie. Sadece senin için bir şeyler yapmak istemiştim. Elime yüzüme bulaştırdım."
Ben şaşkınlıkla anlattıklarını dinlerken o benden başka her yere bakıyordu. Sesindeki pişmanlığı hissedebiliyordum. İç çekti.
"Özür dilerim, Rosie."
Bu ilk defa oldu. İlk defa birisi kalbini kırdığı için senden özür diledi.
Belki de inanmalısın. Belki de o, seni gerçekten seviyordur.
•••
🦋Lily🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stay with me | jirosé
Fanfiction"Diğerleriyle geçen derin konuşmalardansa, seninle garip bir sessizliğin içinde olmayı tercih ederim." ••• Park Chaeyoung, ailesinin kusursuz olması için uyguladığı baskılarla başa çıkmaya çalışmaktan yorulmuştu. Ve Park Jimin, sevdiği kızın günden...