Yaz Tatili

11 4 0
                                    

(Mert'in ağzından)


Kore. Çok uzak değil mi ya! Vize sorunu olmayan yerlermişde miş miş! Gitmesen ölürsün sanki!

Hadi onu geçtim, hani biz konuşacaktık her gün! Ne oldu anlaşmaya! Bir kere aramadı, mesaj atmadı. Ben yazınca da cevap vermedi. Neyse yarın hesaplaşacağız nasıl olsa.

***

"Ben Rümeysa'nın sınıf öğretmeniyim. Erasmus sonucu belli oldu onun için gelmiştim." Yaşlı adam bize tuhaf tuhaf bakıp "Yavrum ben anlamam o işlerden. Rümeysa yanımda değil ayrıca, dayısına gitti. Bir ay falan sonra gelir." dedi.

Bir ay! Koskoca bir ay! E yuh! " "Bu acil bir şey, hemen velisinin imzası gerekiyor. Rümeysa'yı arayın, haber verin sonra imzalarsınız." "Velisi Mustafa Kurt, ben değilim. Yani yine dayısı gerek. Söyleyeyim gelirler." "Yok efendim, siz bize verin adresi biz gideriz." Ne bu şimdi gelsinler işte.

Adam bize adresi verdi. Yarın daha önce adını dahi bilmediğim bir yere gideceğim. Bağtepe köyüne.

***

Hazırlanıp yola çıktık. Bir saatlik bir yolculaktan sonra köye gelmiştik sanırım ama ilerleyemiyorduk. Neden mi? Önümüzde bir keçi sürüsü var da ondan!

Sora sora Mustafa Kurt'un yani Rümeysa'nın dayısının evini bulduk. Kısa, göbekli ama ela gözleri parıldayan bir adam geldi yanımıza. Biz üçümüz arabadan indik. Annemde geldi. MÜSTAKBEL GELİNİNİN(!) ailesini tanımak istiyormuş.

"Buyrun, kime bakmıştınız." Beklediğimin aksine çok düzgün bir türkçeyle konuştu adam. "Ben Rümeysa'nın sınıf..." evin arkasındaki çitlerden iki at atlayarak bize doğru dört nala geliyordu. Üzerindeyse tanımadığım bir kişi ve Rümeysa vardı. "Hocam, hoş geldiniz!"

Rümeysa bizimle nasılsınız faslına girerken telaşı belli oluyordu. Sanki disiplin suçunu söylemeye geldik buraya. Diğer çocuk ise kısa adamı zorla bir yere götürdü. Onlar gider gitmez ise "Hocam, ben daha dayıma söyleyemedim yurt dışı olayını. Ama bu gün söz söyleyeceğim. Biraz idare edin beni nolur. Misafirimiz olun hem. Olmaz mı hocam nolur hocam hocam hocam, lüüütfen canım hocam!" Ben böyle konuşsam nefessizlikten ölürüm yeminle(!)

Babam neye uğradığını şaşırmış kabul etti Rümeysa'nın teklifini. "Siz içeri geçin isterseniz. Ben hemmen geliyorum." dedi bize kapıyı göstererek. Biz onun gösterdiği yere giderken o da diğer iki kişinin yanına gitti galiba.

Aradan bir saat kadar geçti. İkram etmedikleri bir kuş sütü kaldı sanırım. Hele bir teyze var yemeyeceğim doğdum, desemde "Zayıfcık kalmışın çocuğum." Diyerek bir şeyler tıkıyor ağzıma.

Merdivenlerden gelen sese dikkat ettim bir an. "Olmaz dedim! Gidemezsin!" "Ya dayııı!" "Baba bi dinlesek mi diyorum hani?" "Sen sus, hergele seni! Yardım ve yataklıktan sen de ceza alacaksın! Sen sokmuşsun kızımın aklına bunları." "Ya dayı, benim aklım yokmu. Ben karar verdim gitmeye." "Ünüversiteyi yurt dışında oku, bir şey demem. Ama küçücük kızsın sen. Gidemezsin!"

Artık yanımız da tartışıyorlardı. Rümeysa'nın gözleri doldu birden ve sessizce "Annemle babam öldüğünde büyüdüm ben." Diyip geldiği yere geri gitti. Dayısı donup kalırken ben ve tanımadığım kişi onu takip ettik. Siyah atın ipini çözüyordu.

"Rümeysa, dur. Daha farklı şekillerde de ikna edebilirdik babamı, naptın sen yukarda!" Çocuğun gözlerine bakıp hırsla "Bıktım! Anladın mı, bıktık! Hayatıma dair verdiğim en önemli karar bu. Ama bu bile sorgulanıyor! Haa, Yavuz abi bıktığım şey bu değil. Ben mutlu görünmeye çalışmaktan bıktım!" dedi sesi yükselip titrerken. Bende mal mal olanları izliyorum.

RÜMEYSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin