6. Bölüm- Ellerin milyon kere vefasız

328 29 31
                                    

Ellerin milyon kere vefasız

Gregorsamsamsi(twitter)

Dersin bitmesiyle toparladım çantamı. Üç saat süren blok ders olduğu için çok fazla yorulmuştum.

Sınıftakiler selam verip çıktım kampüsten. Hava herzamanki gibi serindi. Montumun fermuarını biraz daha yukarı çekip yürümeye başladım. Kulaklığımı takamıyordum artık o adamlar her an bir yerden fırlayacak diye bir haftadır diken üstünde gidip geliyordum okula.

O günden sonra Emir'i bir daha görememiştim. Beni evime yollamış ve bir daha nasılım diye merak bile etmemişti. Tüm bu dertleri başıma açan kişi olmasına rağmen bir kez bile merak etmemesi üzmüştü.

Sen kimsin ki seni merak etsin diyen kuyudaki Yusuf haklıydı. Üstelik bunca yıl onu oraya hapsederken başka bir adam için üzülmeme kızıyordu. Ona nasıl anlatırdım ki sevgisizliğin de bir kanser türü olduğunu.

Ara sokağa girdiğimi fark ettiğimde hızlandırdım adımlarımı. Yanımdan geçip giden insanlara çarpsam da başımı kaldırmaya cesaret edemiyordum. Sanki böyle yürürsem beni tanıyamazlar gibi geliyordu.

Düşmanını görünce başını kuma gömen deve kuşu gibisin diye alay etti iç sesim. Sen onları görmüyorsun diye onların da seni görmediğini zannediyorsun.

Evime iki sokak kaldığını fark ettiğimde birazda olsa rahatlamayla karşı kaldırıma geçtim hava kararmaya yaklaşmış, sokaktaki insan sayısı yok denecek kadar azalmıştı.

Eve vardım diye sevinmek istesem de sağımda duran büyük siyah araba beni korkutmaya yetmişti.

Ardıma bile bakmadan kaçarcasına yürüdüm ama geç kalmıştım. Koluma dolanan eller ve ağzıma kapanan parmaklar ölüm gibi soğuktu. Ne olduğunu anlayamasam da dudaklarımın üzerindeki gazlı bez anlatıyordu durumu.

Yavaş yavaş kararan gözlerimle adamın kollarında yığıldığımı hissettim. İri adamın beni kucağına alması aklımda kalan son şeydi.

Bu kadar sakin bir hayatın varken bir anda kendini nasıl bir belaya attın diyen iç sesimin öfkesi içimde çınladı.

................

Gözüme değen ışıktan rahatsız olsam da açamadım acıyan gözlerimi. Bedenim topa tutulmuş gibi ağrırken bileklerimin acıdığını hissettim. Soğuk bir zindanda gibiydim. Üşüyen bedenim bir yandan susuzluk çekse de ağzımı açıp su isteyecek takatim yoktu.

Neredeyim diye sorgulamak istesem de düşüncelerimin her biri başka bir şehre dağılmış gibiydi bir türlü bir araya toplayamıyordum. Birkaç deneme sonunda kendime gelmeye başlamıştım.

Zor da olsa gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey cam gibi mavi gözlerini gözlerime dikmiş olan adamdı. Oturduğu sandalyeyi ters çevirmişti. Uzun bacakları sandalyenin iki yanından uzanırken kollarını sandalyenin sırtına dayamıştı.

Gözlerini bir an bile yüzümden çekmezken kendine gelmeye başlayan zihnim bulunduğu yeri sorguladı bir süre.

Adamın karşısındaki sandalyede oturuyordum, ellerim arkadan bağlanmış, ayaklarımda da kalın bir ip vardı.

Sandalyede saatlerdir oturuyor olsam gerek bütün bedenim uyuşmuş, boynum tutulmuştu.

Adamın yüzüne bakmaya korkuyordum. Buz gibi açık mavi gözlerinin yanı sıra sol yanağını boydan boya kaplayan derin kesik korkumu katlıyordu.

Görür görmez anlamıştım. Bu adam Zehirdi.

"Sonunda kendinize gelebildiniz küçük hanım. Sandalye çok rahat geldi herhalde saatlerdir sizin uyanmanızı bekliyordum."

MÜHÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin