16. Bölüm- Bana yalan söylediler

226 19 22
                                    

Hani benim sevdiklerim
Hani gönül verdiklerim
Hasret gider ben giderim

Erdem Yener

Yusuf'un küçük dediği ama aslında sonu gözükmeyen çiftliğe sonunda gelmiştik. Arabadan inerken oldukça geniş olan bahçesine hayranlıkla baktım. Küçükken onunla yapmak istediğimiz bahçenin aynısıydı.

Her yer yemyeşildi, bahçenin bir köşesinde oldukça büyük bir leylak ağacı vardı. Ağacın hemen dibinde gruplara ayrılmış çiçekler uzuyordu. Bir yerde zambaklar, bir yerde menekşeler, güller... ve daha onlarca çiçek. Diğer köşede ise çok daha büyük bir çınar ağacı vardı. Ağacın hemen altına bir hamak kurulmuş, ağacın gölgesi ile oldukça güzel bir alan oluşturmuştu.

Onunla bu bahçede oynamayı hayal etmiştik.

"Alya biliyor musun Bizim koccamaaaan bir bahçemiz olacak. Içinde hep senin sevdiğin çiçekler olacak. Bir yerde hamağımız olacak hatta sen istersen o ağaca salıncakta kurarım ben."

Kamaşan gözlerim ile taşlı yolda yürürken gülerek bize doğru gelen Yusuf'a hüzünle baktım. Birlikte hayal ettuğimiz bahçeyi hatırlıyor ama beni bir türlü hatırlayamıyordu. Ona sitem etmek bağırmak çağırmak geliyordu içimden. Ama yüreğimde öyle bir yeri vardı ki eline bir bıçak alıp kalbimi sökse, kalbim onun elleri arasında sonsuza dek atmaya devam ederdi. Ona kızacak kadar güçlü olmayı dilerdim.

Dolan gözlerimi yaş gelmemesi için birkaç kere kırpıştırırken yanıma gelen Emir elimden tutup Yusuf'un yanına sürükledi beni. Onun parmaklarına tüm gücümle tutunurken beni son zamanlarda ayakta tutan yegane şeyin o olduğunu fark ettim.

"Hoşgeldiniz bende sizi bekliyordum."

"Gözünüz yollarda kalmış desenize."

Emir'in sözü ile gülen Yusuf bize eve kadar eşlik etti. Tam kapıya varmışken aklına bir şey gelmiş gibi durup yeniden bize döndü.

"Diğerleri gelene kadar bahçede bir tur atmaya ne dersiniz."

Önerisini kabul eden Emir onun peşine düşüp beni de yanında götürdü. Bahçeye karşı ilgili olduğu hareketlerinden belli oluyordu.

Yusuf bahçesini ve yapım aşamasını öve öve anlatırken Emir dalmış geniş bahçede adımlıyordu. Daha rahat yürümesi için elini bıraktığımda bana itiraz etmeden büyük leylak ağacının altına yürüdü.

Ellerini ağacın pürüzlü yüzeyine koyup gözlerini kapadığında bakışlarımı ondan alıp Yusuf'a çevirdim. Hüzünle Emir'i izlerken sanki ortak bir acıya parmak basıp konuşmadan birbirlerini anlıyorlardı.

Onların bu hali ile kendi acılarıma tutulurken sırtımı döndün onlara. Rengarenk çiçeklerin başında ağlarken kendime hayret ettim. Insan böyle güzel bir yerde böylesine canlı bir yerde ağlayabilir miydi?

İnsan, cennette bile ağlayacak kadar acı dolu bir varlıktır, onun hamuru acı ile mayalanmıştır. Konuşan kuyudaki Yusuf'tu. Onu kendi haline bırakıp bahçedeki iki adama döndüm.

Üçümüz birden hasan sabbah'ın cennetinde durmuş ağlayan berduşlar gibiydik. Herkes kendi derdine yanıyordu.

"Bu kadar yeter bahçeyi mutlu olalım diye gezdirmek istedim size bir anda yüzüne keder oturdu. Kendinize gelin lütfen biraz."

MÜHÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin