Selaamss!
Okunma sayısı artıp yorum ve oylar azaldığı için sınır koymak zorundayım. Amacım sadece verdiğim emeği almak. Umarım küçük bir yıldız tuşuna basarak bölüm hakkında birkaç yorum yapmak sizi zorlamaz :)
Sınır 575 oy-1000 yorum. (Boş yorum istemiyorum.)
Keyifli okumalar!
"Romeo, ondan hızlı koşabilirsin! Hadi, daha hızlı babacığım." Arkamızda kalan ev arkadaşım, küçük köpeğini hırsa getirirken korkuyla bacaklarıma biraz daha asıp bir at gibi koşmayı denedim. Sadece denedim. Romeo'dan tüm hızımla kaçmaya çalışırken küçük bacaklarım bir anda birbirine dolanıp yere kapaklanmamı sağladı. Yüz üstü, bir salçalı ekmek gibi yere yapışırken ekmeğimi tamamlayacak salçalar, dizlerimden ve avuç içlerimden damla damla döküldü.
Acıyla inleyip kendimi çevirmeye çalışırken bunu bir oyun sanıp üzerime zıplayan Romeo bütün işlerimi zora soktu. Onu üzerimden indirme gibi ekstra çabaya girerken arkamızda kalan Pusat düşen ve fazlasıyla rezil hâlde kaldırılmayı bekleyen bedenime doğru koştu. Romeo'yu bir türlü üzerimden kaldıramazken oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim.
Pusat, yardımıma koşup Romeo'yu üzerimden kucaklayıp yan tarafa bıraktı. "Romeo, otur!" Verdiği emirle Romeo olduğu yere otururken yapıştığım yerden doğrulmaya çalıştım. Pusat, kollarımdan tutup beni kaldırırken kolunu belime sardı ve ilerideki banka doğru ilerletti. "İyi misin?" Merakla başını bana uzatıp bakarken başımı belli belirsiz salladım.
Onun gözünün önünde bir çocuk gibi düşmek utanç vericiydi.
Tam bir küçük kız çocuğu, Küçük Dolunay'dım!
"Bacaklarım kısa ya, birbirine dolandı sanırım." Verdiğim komik yanıt beni bile güldürmezken Pusat sırıtır gibi oldu ama beni utandırmamak için kendin sıktı. Bunu anlayabiliyordum çünkü fazlasıyla belli ediyordu. "Bence de kısa olmasından oldu. Deli danalar gibi oğluma kafa tutan birinin düşmesi imkansız!"
Pusat açık açık benimle alay ederken ona karşı kendimi savunacak hiçbir şey bulamadım. Oyuna fazlasıyla düşkün olan bir köpeği gaza getirmiş ve koşu yarışına başlamıştık. Bu oyunun galibi elbette o gelecekti!
"Dizim acıyor..." Çocukça homurdanıp yaralanan dizlerimi kendime doğru çekerken sıcak olan havadan faydalanıp şort giymem bana kötü patlamıştı. Yeterince hassas olan tenim en ufak bir şeyde morarırken yere düşmem ile hemen ezilmiş, bazı yerleri kanamıştı. "Çok mu?" diyen Pusat, yüzündeki eğlenen ifadeyi silmiş ve anında ilgili bir arkadaş moduna girmişti. Evet, çok acıyordu ama bunu ona söylersem mızıkçı bir çocuk gibi görünürdüm.
Üniversiteye geçip yere düşen ve yere düştüğü için ağlayan kaç kişi vardı ki?
"Cık, azıcık." Akan burnumu çekerken Pusat'ın sırtına geçirdiği siyah sırt çantama uzandım ve her zaman yanımda bulundurduğum yara bandımdan çıkardım. Dikkatle açıp yaralanan dizime götürdüm ve yavaşça yapıştırdım. Eminim, bunları tek başıma çıkarırken ağlardım çünkü ben acıya dayanamayan ve herkesin değişik yüzle baktığı kişiydim.
Canımın tatlı olması benim suçum değildi.
"Çizgi film baskılı yara bandı mı? Her geçen gün ufkumu genişletiyorsun Dolunay." Pusat, ağzının içinden bir şeyler mırıldanıp bacağıma yapıştırdığım yara bandına bakarken bir anormallik olup olmadığını ben de kontrol etmek istedim ve başımı oraya çevirdim. Yara bandımda herhangi bir değişiklik göremezken başımı kaldırıp Pusat'a baktım. "Ne oldu ki? Normal yara bandı işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EV ARKADAŞI
Разное"Dersim başlamak üzere, görüşürüz!" Çağla'ya seslenirken yere oturmuş olan grubun yanından aceleyle geçtim ve kendi amfime doğru adımladım. O sırada gözüme çarpan panodaki duyurulara bakarken duraksamama engel olamadım. Ev arkadaşı arayan bir sürü i...