12/ Mektup

43 17 8
                                    

Gece buz gibiydi, otel odası kasvetli. Birkaç adım geri çekilirken ayağım kıvrılmış halıya takıldı ve yere düştüm. Merhaba... benim için uğraşmanıza gerek var mı? Kendi kendimi haklamakta üstüme yok zaten.  Önümde duran omzu sargılı kadın başını geriye çekerek ufak bir kahkaha attı. Bense yüzümü pencereye çevirdim gözlerimi kaçırmak için. Sevgili annemden uzağa.

" Peşinde bir canavar olmalı. Şu hazırlıklara bak." dedi, kapıya yığdığım kalabalığı işaret ederek. Kırmızı dudakları kıvrılmıştı, benimle alay ediyordu. Hayır, ondan yardım istemeyeceğim, diye geçirdim içimden. Peşimde bir katil olduğunu söylemeyeceğim ona. Bayan Venüs'le kendim başa çıkabilirim. Çıkamasam bile onun yardımını istemiyordum.

" Daha beteri." dedim yumuşak adımlarla banyodan çıkan kadına. Üzerinde ince uzun siyah bir elbise vardı ve bana yaklaşıyordu.  "Peşimde birden çok canavar var. Ne istiyorsun?"

" Mutluluğunu, tatlım. Bir anne kızı için başka ne isteyebilir?" dedi sıcak bir tavırla. Karşımda durdu. Şef'in restoranındaki o bodrum katından sonra ilk kez görüyordum onu. Kapıya yasladığım tekli koltuğa hafifçe oturdu.

" Öyle mi, bana ölmemi istiyormuşsun gibi gelmişti, arkamdan beni öyle vurmaya çalışınca... demek yanlış anlamışım."

" Anneler kızları için en doğrusunu bilir."

" Ve bunun bizim durumumuzla ilgisi ne? Sen ve ben iki yabancıyız. Daha doğrusu zalim kalpsiz çatlak kadınla masum sevgi dolu kandırılmış genç kızız. Oyun oynamayı bırakalım artık. Ben zorlandığını düşünmüştüm ama gayet eğleniyor gibisin." Bir an duraksayıp sulanan gözlerimi sildim. Tepki vermiyordu. " Gerçek adım Leyla Sabah'mış. Hoşuma gitti. Bunu biliyor muydun?"

" Belki." dedi gülümseyerek.

Rahatlamış gibi ve bu ne kadar sinir bozucu. Beni evde ilk gördüğünde böyle değildi. Üzerime bir silah doğrultmuş ve asla kıpırdatmamıştı. Çünkü hafızamın geri geldiğini düşünüyordu. Şimdi boş bir korkuluk olduğumun farkında. Bayan Venüs'ten korkuyordu ama benden korkmuyor.

" Sana artık anne diyemem. Seni başka bir isimle çağırmam lazım, değil mi? Şef lakaplı bir adamla çalıştığını göz önüne alırsak Zeytinyağlı dolma, Tuzlu çekirdek, Portakallı ördek gibi bir kod adın var mı yoksa kafama göre mi takılayım." Gerçekten karnım acıkmış olmalı.

Sözlerim yarı sinirlendirdi onu. Ellerini hemen yanı başında duran dolaba yasladı. Kaşlarını kaldırdığında alnındaki kırışıklıklar belirginleşiyordu. Düşünürken ayakkabısının ucunu yere vuruyordu durmadan." Aklını başına topla."  dedi, sonunda.

" Elimden geldiğince toplamaya çalışıyorum. Tamam ben oyumu patates kızartmasından yana kullanacağım galiba, hem sana yakışıyor." Yatağa oturdum. Ne söylediği umurumda değilmiş gibi yatağın altından çıkardığım sırt çantamı karıştırmaya başladım. İşte şimdi ergen bir kız çocuğu gibi davranıyorum. İnce siyah kaşlarını çattı. Şöyle bir bakınca, sanki bana benziyor. Kabarık siyah saçlarıyla, canını sıkan bir şey olduğunda büzdüğü sinir bozucu yüzü. Belki de onu bu yüzden seçmişlerdir, beni andırdığı için.

" Aptal olma." dedi. " Sana sempati beslediğimi düşünme sakın ama iki yıldır çamaşırlarını yıkadığım bir kızın ölüsünü görmek de istemem. Eğer böyle davranmaya devam edersen göreceğim gibi duruyor. O yüzden kapa çeneni ve otur."

" Gerçekten, 3 gün önce beni öldürmeye çalışmasaydın seni ciddiye alabilirdim. Boşver gitsin. Ne istiyorsun?"

" Sana şeften bir mesaj getirdim. Hala bizim için çalıştığını varsayıyorum."
Kafa salladım. Çantadan dizüstü bilgisayarımı çıkarmaya koyuldum. Kapağını kaldırdığımda o anlatmaya başlamıştı. "Bu işin hızlıca bitmesini istiyor. Araya zaman girdiğinde işler fazlasıyla karışabiliyor. Hem zaten yeterince beklediğini düşünüyor. İki hafta... evet iki hafta sonra silahla ilgili bilgileri getireceksin ve o da sana özgürlüğünü verecek."

BAYAN VENÜSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin