Karakolun dar ve sıkışık odasında bir anda ayağa fırladım. Yapacağım ani hareketlerden korktukları için mi bilmiyorum önümde duran üç adamın da gözleri yerinden fırladı. Sandalyemi küçük odada el verdiğince geri ittirerek hayır anlamında başımı salladım. Hayır, hayır ve hayır anlamında.
" Hayır, yapamazsınız bunu!" dedim. Eğer hastaneye bu şekilde geri dönersem başıma gelecekleri düşünmek bile istemiyordum. Bay Güneş'in sözleri kafamda çalkalanıyordu, ona ihanet edip etmediğimi soruyordu. Şu anda büyük organizasyonuna ihanet etmiyorsam ne yapıyordum ki? Ama bu ihanet sayılır mıydı, onu tanımıyordum bile. Neden bağırmadım ki, neden sen de kimsin demedim. Bunları düşünmenin zamanı değildi. Oturan komisere baktım, sivri bir çenesi delici olmayan uykulu bakışları vardı, ikna etmem gereken kişi o gibi görünüyordu:
" Bakın, büyük bir hata yapıyorsunuz." diye devam ettim.
" Tamam," dedi sandalyesinden kalkmayan Necdet Komiser. " Sakin olun. Cihat, sen de acele et." Cihat acele etmekten bir hayli uzaktı, sallanarak kapıya yöneldi, bir yandan da beni gözlüyordu.
" Hayır, Cihat, hemen otur şuraya!" diye bağırdım. Cihat gözlerini kocaman açarak parmaklarını dudaklarına götürüp gülümsedi. Ellerimi havaya kaldırdım:
" Affedersiniz. Sadece çok üzgünüm. Daha fazla rahatsızlık vermek istemiyorum. Beni biraz dinlerseniz." Dinleyecek gibiydiler, iyi bir yalan uydurmak için fazla zamanım yoktu. Bende şefin direktiflerini hatırladım ve önce gerçeklerden bahsetmeye başladım, sonra üstüne biraz yalan baharatları ekleyecektim. Boğazımı temizledim, bir mülakattaymış gibi ciddiyetimi takındım:
" Ben Şehrazat Kılıç. İstanbul Üniversitesinde Sosyoloji öğrencisiyim ve bu bir sosyal deney. Evet, yanlış duymadınız, şöyle açıklamama izin verin." Şimdi çok dikkatli konuşmalıyım, aklımın başında olduğundan emin olmalılar. " Bu emniyet camiasının insanların biyolojik çalışmalarda kullanılmasına dair vereceği tepkiyi ölçmek için kullandığımız bir deneydi. İnsanların kullanılmasına izin verilebilir mi? Yani bilirsiniz, bilim kutsal mıdır? İnsanlar bilimin gelişmesi için ne kadar ileri gidebilirler tarzı bir şey. Haftaya da avukatlara soracağız, sonra da postacılara."
Durup bana bakmaya başladılar. Anlayıp anlamadıklarından emin olamadım ama karmaşık olması daha iyiydi. İnsanlar anlayamadıkları durumlarda aptal durumuna düşmemek için anlıyor gibi yapmayı tercih ederlerdi.
" Postacılarda ahlak olsaydı, kargom elime birkaç yıl erken ulaşırdı." dedi sonunda Cihan şakayla karışık ve devam etti: " Avukatlardan bahsetmek bile istemiyorum."
Kafamı kaşıyarak güldüm. İnanmış görünüyor ama gerçekten de ikna oldu mu? Necdet komiser düşünceli yüzünü buruşturuyordu:
" Bir dakika, ne yani, sence tamam mı? Her şey açıklanmış mı oldu?" dedi Cihat'a dönerek. " Sosyal deney yapmak için gecenin körünü mü seçersiniz genelde, önemli profesörlerin adını mı kirletirsiniz?"
" Şey... tenha olması için bu saati seçtim aslında." dedim." Ayrıca kimsenin adını kirletmedim, Bay Güneş gibi sevimli bir isim kullandım, zaten biraz sonra açıklayacaktım." Tatmin olmuş görünmüyordu, sertçe başını iki yana sallamaya başladı. Fakat neden?
" Yok öyle. Ben senin ne olduğunu çok iyi anladım. Deneymiş." dedi. Yerinden kalkıp odanın içinde dolanmaya başladı. Eskimiş siyah ayakkabılarının topuğunu yere vurdu. Gerilerek montuma sarıldım:
" Anladınız mı gerçekten?" dedim tedirgin bir tınıyla.
" Tabii," dedi dişlerini birbirine vurup. " Sen şu video çeken gençlerdensin değil mi? Aklın sıra bizi sosyal medyaya yükleyeceksin." Derin bir nefes aldım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAYAN VENÜS
AksiGünün birinde, eve döndüğünüzde anne ve babanız size bir silah doğrultsaydı ne yapardınız? Ya rüyalarınız aslında yaşadıklarınızsa? Şehrazat'ın hayatı bir anda geri dönüşü olmayacak şekilde değişecekti. Çok sürükleyici, elimden bırakamadım. - Ablam...