Sorgudaki Gezegen

94 28 1
                                    

Gökyüzü karanlıktı, yeryüzü sokak lambalarıyla aydınlık. Saat geceyarısına gelmek üzereyken, buna aldırış etmeyen şehrin kalabalık meydanından, çantası milyonlarla dolu bir kız geçiyordu. Bir bakıma düşünceli, bir yandan da kararlı adımlarla gideceği yere hızla yürümekteydi ki ani bir hareketle ayakkabılarının topuklarını yere sürterek kendini durdurdu. Suratındaki diğer kasları kıpırdatmadan sadece dudağını sağ yanağına geçirerek bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. '' Bay Uranüs, dedi, beni bu kadar erken karşılamanız ne kadar da ince bir davranış'' Adam farkedilmenin verdiği rahatsızlıkla kendini belli ederek kıza doğru yaklaştı. Şaşırmıştı, insanları gizlice takip etmenin ve gerektiğinde yok etmenin tüm sırlarına vakıf olduğuna inanırdı.

'' Bayan Venüs, İstanbul'da yetişmiş yaşlı bir adamın nezaketi sizi çoğu zaman şaşırtır ama biliyorsunuz, ben utangaç bir adamımdır, bu kalabalık beni rahatsız ediyor, diyerek kıza ilerlemesini işaret etti. Kız ufak bir kahkaha attı. Elindeki çantayı sıkıp, cebindeki notların düşüp düşmediğini bir kez daha kontrol ederek ceketini düzeltti:

'' Öyleyse, rahat edebileceğiniz bir yere geçelim, dedi ve adama yol göstererek birlikte kalabalıktan uzaklaşmaya başladılar. Eskimiş bir binanın yanından geçip dar bir sokağa sapacaklardı ki kız adamı binanın dökülmüş boyalı duvarına iterek belinden çıkardığı kelepçenin bir tarafını eskimiş su borularından birine, diğer tarafını yaşlı adamın bileğine taktı. Adam bir tekme savurarak kızı gerisine itti ve ikisi de silahlarına davrandılar. Gözlerini kırpmadan birbirlerinden bir hamle bekliyorlardı ki adam konuşmaya başladı:

'' Böyle anlaşmamıştık.''

'' Öyle mi ihtiyar, dedi kız kaşlarını çatarak, seninle anlaşma yaptığımı hatırlamıyorum. Ben anlaşmaları Bay Güneş'le yaparım ve onu bir daha gördüğümde neden peşime suikastçisini taktığını soracağım.'' Adam sanki karşısında küçük bir çocuk varmış da anlaması için çaba sarfediyormuş gibi bakarak omuzlarını silkti:

'' Birinin gelmesi gerekiyordu, ben geldim küçük hanım. Ne farkeder, çantayı ve şifreleri bana ver.'' Kız ikna olmamıştı:

'' Eğer gelen sensen farkeder, katil, sesinde hem ufak bir korku hem de alay vardı, demek Bay Güneş muhbirinden sıkıldı artık, öyle mi? Senin işinin ne olduğunu cüce gezegenler bile bilir, haksız mıyım, üstelik beni gizlice takip ediyordun, beni seninle güle oynaya ıssız bir yere gelecek kadar aptal zannettiysen...'' Adam kızın bitirmesini beklemedi:

'' Uzatma ufaklık, silahı indir, kelepçenin kilidini aç, şifreleri ver ve bunu unutalım ya da Bay Güneş, bu olanları duyacak''

'' Peşimden gelmeye çalışırsan senden duyamayacak, inan bana. Yaşlı bir adam için çok fazla şey istiyorsun. Şu nasıl, Bay Güneş'le yarın sabah ben konuşacağım ve o zamana kadar da ŞİFRELER....' Bir anda yüzüme dökülen soğuk suyun etkisiyle sıçradım. Ellerim bağlı, çürük bir sandalyede hızla nefes almaya çalışıyordum. Önümde duran annem(!) ıslanan gömleğini çekiştirerek içi az önce başıma boşaltılan kovayı beni bağladıkları bodrumun bir köşesine kaldırdı. Rüyaymış, diye düşündüm. Halbuki ne kadar da gerçekçiydi. O kadar ki belkide gerçekti! Bunları gerçekten yaşamış olabilir miyim? Bu zamana dek hep çılgın rüyalar gördüğümü zannederdim. Uyandığında insanlara hikayelerini anlatıp onları şaşırtmayı seven Şehrazat... İsmimle uyumlu, ama benim masallarım binbir gece süremedi sanırım. İki yıl sürdü, dedi içimdeki bir ses, yedi yüz günden fazla ama hayır bin gün değil. İki yıl, bu sayı benim için önemliydi. İki yıl önce bir kaza geçirmiştim, hastanede gözlerimi açtığımda hiçbir şey hatırlamıyordum. Bana bakan iki güler yüz gördüm sadece. Bana annemle babam olduklarını söylediler, bende tamam dedim. Beni evime götüreceklerini söylediler, bende gittim. Peki başka ne yapabilirdim ki? Rüyalarımda gördüğüm hikayeleri ne de dikkatli dinlerlerdi. '' Öyle mi Şehrazat, ah ne kadar da heyecanlı! Paraları kime verdim demiştin, ya dosyalar? Tabii canım, sen değil, Bayan Venüs! Nereden buldun bu garip ismi Allah aşkına, Yine de hoşuma gitti, der, gülerlerdi sonra derinden, içten. Şimdi annem gülmüyordu ama. Omzundan yaralıydı, bana olan öfkesinin hala dinmediği ateşli bakışlarından anlaşılıyordu. Ben nasıl bir oyunun içindeyim, kimsiniz siz, diyecek oldum. Söyleyecek mantıklı bir şeyler bulmaya çalışıyorken babam loş bir ışıkla aydınlatılan bodruma derin bir kapı gıcırtısıyla girdi. Yanıma yaklaşarak çenemi tuttu:

BAYAN VENÜSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin