Konuşma

86 15 0
                                    

Uyandığında Alice odada değildi. Toparlandı. "Tamam. Bakalım ne hatırlıyorum." Odaklandı. Andrew'i yakalamışlardı. Asayı boynuna dayamıştı. Evet, sonra? Ah! Riddle bu işi onun yapması gerektiğini söylemişti. Tess inkar etmişti. Durdu. Sonrası hakkında en ufak bir fikri yoktu. Üstündekilerin dünkü balodan olduğunu o an fark etti. Hemen cübbesini giydi, saçlarını taradı ve çıktı. Gelecek bakışları görmezden gel Tess. Elinde değildi. İnsanlar ona dönerken nasıl öylece yürürdü.

Yıllardır kusursuz koruduğu adı son bir buçuk aydır saçma dedikodular ile çalkalanıyordu. Eskiden olsa insanlar onun hakkında konuşmaya bile cüret edemezdi. Şimdi ise hepsi dün yaşanan olayları tartışıyor ve hiç çekiniyor gibi değillerdi. Duymazdan gelerek kehanet dersinin yolunu tuttu. Mason ile de karşılaşmamıştı. En garip olanı da buydu. Genelde anında birbirlerini bulurlardı.

***

"Slytherin'e yir-", "Üzgünüm." Herkesin ödü kopmuştu. Mason baskındaymış gibi içeri dalmıştı. "Geç otur." Tess'in yanına geçen çocuk nefes nefeseydi. Kız gözünün altının çizildiğini fark etti. Sessizce bağırdı. "Mason ne oldu?!" Eliyle kana baktı. "Kiminle kavga ettin?" Çocuk gizlemeye çalıştığı yarayı kızın anında görmesinden dolayı hayal kırıklığına uğramıştı. "Kendi asam ile yaptım. Ufak bir kaza." Değildi. Kesinlikle yalan söylüyordu. "Kim dedim." Sert çıkan sesi tam düşündüğü etkiyi yaratmıştı. "Tamam biriyle kavga ettim. Ama gerçekten önemli değil."

"İsmini söylemeyecek misin?",
"Bence önemli değil.",
"Eğer söylemiyorsan ya Riddle'dır ya da Andrew. Riddle şu an sınıfta olduğuna gö-",
"Sessizlik Bayan Brown.",
"Affedersiniz.",
"Düşündüğün gibi bir şey değil.",
"Nasıl o zaman?" Çocuk sıkışıyordu. "Tamam Andrew. Ama dayanamadım.", "Mason! Uyuyan devi uyandırmayı bırak." Çocuk güldü. "Sence uyuyor muydu?" Önünde duran küreyle oynamaya başladı. "Neyse. Quidditch takımından uzaklaştırma aldım."

Kız elini refleks olarak masaya vurdu. "Ne?!" Herkes onlara dönmüştü. "Affedersiniz." Sakinleşmeye çalıştı. Mason'ın umrunda değil gibiydi. Gayet rahat oturuyordu. "Kim çıkardı seni?", "Snape." Zaten Tess günlerdir Profesör ile polemiğe girmediğine şaşırmıştı. "Gidip ko-" çocuk anında onu böldü. "Sakın." Sonra yakınlaştı. Etrafındakiler duysun istemiyor gibiydi. "Tess sanırım farkında değilsin ama yaklaşık iki aydır kimsenin ağzından düşmedin. Ayrıca baloda yaşanan şey diğerlerinden çok daha uzun konuşulacak gibi." Kızın morali daha da bozulmuştu.

"Sahada mı kavga ettiniz?", "Evet. Antrenman sırasında ona verilen eldivenleri attım." Kız hafifçe omzuna vurdu. "Mason delirdin mi? Neden?", "Zaten sevmiyordum. En azından artık bulaşmak için mazeretim var." Kız bu kadar rahat davranmasının gerçek olmadığını biliyordu. Mason için Guidditch her şeydi. Önüne döndü. Her şey benim yüzümden. Daha en başta tökezledim. "Boşuna asma suratını Tess. Senin suçun yok. Ben bulaştım diyorum." Bir an içinden geçenleri sesli mi söylediğini düşündü. Ama Mason bakarak anlamış gibiydi.

Gözleri Riddle'a takıldı. Sakince dersi dinliyordu. Bir anda Tess'le göz göze geldiklerinde kızın boşluğuna geldi. Ama çocuk tepkisizce önüne dönmüştü. Sanki onu tanımıyor gibiydi. "Tess." İrkildi. "Efendim.", "Beş saniyede nereye gitti aklın? Ders bitmiş." Ayağa kalktı. Riddle bir kaç saniyede toparlanıp sınıftan çıkmıştı. "Mason. Ben bayıldıktan sonra ne oldu?", "Alice odana götürdü." Bir terslik var gibiydi. Riddle onu aniden görmezden mi gelmeye başlamıştı?

***

Slytherin ortak salonunda arkadaşına ders anlatıyordu. "Yani sadece 'L' kelimesini vurgula." Bir çocuk yanına yaklaştı. İkisi de ona döndü. "Brown?", "Evet?" Çocuk bir zarf uzattı. "Bunu Dumbledore gönderdi." Başkan olduğu için böyle zarflar alırdı. Teşekkür etti ve notu açtı. Mason da hemen arkasından onunla birlikte okuyordu.

Bayan Brown sizinle konuşmam gereken bazı meseleler var. Lütfen yalnız olduğunuz bir zamanda beni görmeye gelin.

Mason geri çekildi. "Sanki benim de notu okuyacağımı biliyor gibi. Korkunç." Kız kalktı. "Ben gidip bakarken sen çalışmaya devam et. Döndüğümde aynı yerde görmek istiyorum seni." Çıkarken etrafına bakmıştı. Eğer binası ile ilgiliyse Riddle'ı da çağırıyor olmaz mıydı? İçten içe konun başka olduğunu biliyordu.

***

"Girin... Ah Bayan Brown. Lütfen oturun." Gergin gergin oturdu. Tabloların çoğu kendi halinde eğleniyordu. "Beni çağırmışsınız.", "Evet. Bir konu hakkında konuşmak için. Ne olduğunu tahmin edebiliyorsunuz değil mi?" Kafasını salladı. "Evet efendim. Kolye." Yaşlı adam gözlüğünü düzeltti. Suratı her zaman olduğu gibi sakin gözüküyordu. "O zaman başlayayım. Artık dürüst olmalıyız Bayan Brown. Dilediğiniz dileği söylemelisiniz. O kolyenin güçlerini tahmin edemezsiniz."

"Bir dilek dilemed-",
"Ne yazık ki bunun yalan olduğunu biliyorum. Taş olması gereken ağırlığın iki katı fazla. Yani artık doğru söyleyebilirsiniz.",
"Efendim dilediğim dilek tamamen kişiseldi. Hiçbir şeyi engelleyen türden değildi." Çünkü her şeyi değiştirdi. Adam gülümsedi. "Yani kolye ile dileği kasıtlı olarak dilediniz." Durdu. Ne cevap vermeliydi? 

"Evet.",
"Kolyeyi biliyor muydunuz?",
"Evet. Kitapta görmüştüm efendim. Sizin yardımlarınız ile daha da bilgi sahibi oldum.",
"Sınırsız gücüne şahit oldunuz mu?",
"Tam olarak anlayamadım. Sınırsız derken ne demek istediniz?",
"Bayan Brown, ne dilediniz?" Derin bir nefes aldı. Riddle'ı söylerse onun da başı yanardı. Açıkçası bundan daha kötüsü şu an Riddle sıradan bir öğrenci olduğu için Profesör bağlantıyı merak edecekti. Şu an bile şüphe ettiği bir öğrenci...

"Sizi bekliyorum.", "Söyleyemem." Ayağa kalktı. "Ayrıca neden bu kadar merak ediyorsunuz? Dilediğim dilek yüzünden herhangi bir savaş çıkmadı, insanlar ölmedi ya da kimseye zarar gelmedi. Ne duymak istiyorsunuz Profesör?" Adam da ayağa kalktı. Hala sakindi. "Lütfen oturun. Kolye ile ilgili bazı bilgilerimi paylaşmama izin verin Bayan Brown." Kız duraksadı. Bu bilgiler geri çevirmezdi. Yavaşça geri oturdu.

Profesör de yerine geçti. Tekrar eski sakinlik geri gelmişti. "Kolye zamanda kargaşaya yol açabilir. Ölmüş birini geri getirebilir, henüz doğmayan birine hayat verebilir ya da geçmiş ve ya gelecekten bir hayatı şimdiye kaydırabilir. Bu ufak farkları bile değiştirir. Zamanın oranı ile oynamak iyi değildir Bayan Brown." Kız yutkundu. Sanki direkt olarak dilediği dileğe laf atıyordu. "Mutluluk diledim efendim. Ailemde biraz olsun huzur istedim. Bu yüzden söylemek istemedim çünkü ailevi meseleleri konuşmayı sevmem."

"Dilek teraziyi bozar. Dilediğiniz mutluluk başka insanların üzüntüsüne sekecektir.", "Anlayamadım." Yaşlı adam öksürdü. "Bir insan düşünün Bayan Tess. Bu insan çok sevdiğiniz birini öldürmüş olsun. Ölen kişiyi geri getiremiyorsunuz ama katili getirebilirsin." Kızın gözlerine baktı. "Doğal olarak katil şimdiki zamanda var olursa sevdiğiniz insanı geçmiş zamanda kimse öldürmemiş olacaktır.", "Fakat bu iyi bir şey değil mi?" Adam kafasını olumsuz anlamda yavaşça salladı. "Katil belki sizin sevdiğiniz o kişiyi öldürmeyecek. Ama zaman, gelecekte bir başkasını öldürerek geçmişte alınan o canı kurtardığınız için başkası ile doldurmaya çalışacak."

Boğazı düğümlendi. Başından beri yanlış düşünüyordu. Riddle eğer Harry'nin ailesini öldüremezse bunların başlamayacağını düşünmüştü. Gelecekte bir başka aile mi yok olacaktı? Bu olasılığı hep görmezden gelerek bastırmıştı. "Dilediğiniz şey mutluluk muydu?" Gözleri dolmuştu. Konuşmak istemiyordu. "Ben..." Söyleme... Hala içinde geleceğin belki de değişeceği ile ilgili bir umut vardı. Bunu bozmak istemiyordu. "Evet efendim. Mutluluktu."

Yapamazdı. Yapamıyordu da zaten. Belki kendisine bile anlatamıyordu ama umudu vardı. Her şeyi anlatarak dileği geri çekerse işler daha da güzel olmayacaktı. Ne olursa olsun durumu düzeltecekti. İkinci bir defa Voldemort yaratmayacaktı.

O sırada onu almak için gelen annesi Hogwarts'ın görkemini umursamadan tepkisizce okula adımını attı.

Albo Taşı // Tom x OC // Harry PotterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin