0.3

2.3K 83 128
                                    

    Medya: Ekim
    Model - Pembe Mezarlık
   "İçimde bıraktığın acıyla,
Kokunla uyudum bu gece."
___________________________________

   "Ders almak istiyorum ne demek Mayıs? Zaten adam senden büyük, bir de araya öğretmen öğrenci ilişkisi mi sokacaksın?" Fındık ezmeli ekmeğimi hırsla ağzıma götürüp büyük bir ısırık aldım. "Kaç kere daha söylemem lazım? Beni nasıl aşağıladığını görsen orada bir saniye durmazdın."

    "Madem kendini bu kadar kötü hissettin, açıklama yapmadan gitseydin." Sütümden bir yudum alıp masaya koydum ve suratımı astım. "Beni peşinden koşan kızlardan birisi gibi bilsin istemiyorum Çağla." Boğazımı temizleyip devam ettim. "Hem ben ondan hoşlanıyorum." Beni terslemesi umrumda değildi.

    Onun için geçici hevesleri olan ergen bir kız gibi görünsem de öyle olmadığımı kanıtlayacaktım. Diğerleri gibi değildim. "Ne zaman akıllanacaksın acaba?" Diyip masadan kalktı. Ben ise yine Ekim'in hayalleriyle baş başa kaldım.

    Günün geri kalanını pijamalarımızla yatakta film izleyerek geçirdik. Kitabını bitirdiğim 'Jane Eyre'yi izlemiştik ve kendimden geçmiştim. Böyle saf sevgilerin varolabileceğine inancım sıfırdı.

   Yarın Ekim'i göremeyecektim. Pazartesi gününe kadar da görmem mümkün değildi. O yüzden heyecandan kalp krizi geçirmeden rahatça uyuyabilirdim. "Gecenin bir yarısı kiminle mesajlaşıyorsun Çağla?" Telefonu bana çevirip ekranı işaret etti. "Burak?" O sinsice gülerken ben küçük çaplı bir şok geçirmekle meşguldüm.

    "O kısacık sürede gerçekten numarasına mı aldın?" Kafasını iki yana sallayıp bana yaklaştı. "Hayır o benden aldı." İkinci şokun ardından bana her şeyi anlattı. Burak hakkında bir çok şey öğrenmişti. Üniversitesi birinci sınıf öğrencisiydi, sevgilisi yoktu, profesyonel yüzücüydü ve oyuncu olmak gibi bir hayali vardı.

    "Peki Ekim'den hiç bahsetti mi?" diye sorduğumda kafasını olumsuz anlamda salladı. Kafamı yastığa koyup  hayal kırıklığıyla uyudum.

*

    "Öğlen oldu öğlen. Siz hâlâ uyuyun." Anneannem başıma dikilmiş söylenirken pes edip gözlerimi açtım. "Anneanne ne öğleni saat daha 10." Örtüyü üzerimden çekip aldı. "Kalk çabuk. Evde yiyecek ekmek bile kalmamış." Evet markete gitme görevi yine bendeydi. Elimi yüzümü yıkayıp birbirine girmiş saçlarımı yüzeysel bir şekilde taradım. Pijamalarımı çıkartmayacaktım. Market hemen alt caddemizdeydi.

    Kapıyı açıp ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. "Kızım şu şalı da sırtına atıver. Hava bugün çok serin." Civcivli pijamalarımla anneannemin şalının yakaladığı kombinasyondan söz etmeyecektim. Hemen üstüme atıp çıktım. Hava gerçekten serindi ve ben şu iki adımlık mesafede bile epeyce rüzgar yemiştim.

    Markete girdiğimde bana bakanları umursamadan anneannemin verdiği listeyi çıkarttım. Onbeş dakikalık sürede yazanları bulma çabam bitmişti ve kasaya ulaşmıştım. "İki tane de poşet alabilir miyim lütfen?" Kasiyer poşetleri çıkartıp para üstünü uzattı.

    Yere düşen bozukluklar ve açılmak bilmeyen poşetlerle mücadelemi sürdürürken duyduğum ses ile donakaldım.
    "Hoşgeldiniz beyefendi."
    "Hoşbuldum."
    Ekim? Ne zamandır buradaydı?

    Hemen kalanları da poşete koyup arkamı döndüm ve koşar adımlarla kapıya yürüdüm. "Hanımefendi!" Kasiyerin sesi ile arkamı döndüğümde ikisi de bana bakıyordu. Ekim'in dudağının kenarı kıvrılmıştı ve bu utancımı iki katına çıkartıyordu.

   "Poşetlerinizi unuttunuz." Kasada duran poşetlere baktım. Arkama bakmadan koşmak için harika bir andı ama kendimi daha fazla rezil etmek istemiyordum. Yeni uyanmış vaziyette hoşlandığım adamla karşılaşmam hiç adil değildi. Çünkü düşünme yetimi bile zar zor gerçekleştirebiliyordum.

    Ekim sigaranın parasını ödeyip çıkarken ben de poşetlerimi aldım. Dört gün onu göremeyecektim. Konuşmam gerekliydi. Hızlıca marketten çıktım ve onu motorunun üzerinde yakaladım. "Ekim." Taktığı kaskını geri çıkartıp dizinin üzerine koydu. "Evet?"

    Şimdi ne demeliydim? Bir anda peşinden koşmuştum ama ne söyleyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. Boş boş suratıma bakarken aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim. "Neden bana eğitim vermek istemiyorsun?" Beni baştan aşağı süzerken pijamamdaki civcivler ona göz kırpıyordu.

    "Reşit misin?" Mayıs'da 17 yaşıma girmiştim. "Bu sene olacağım." Donuk gözleriyle tekrar bana baktı. "Küçük bir kız. Reşit değil. Bir yerine bir zarar gelse sorumlusu ben olacağım biliyorsun değil mi?" Haklıydı. Ailemin izni olmadan böyle bir şeye kalkışamazdım ama onların izin vermeyeceklerine de emindim.

    Beni hiçbir zaman önemsememişlerdi. Onlar için bir hatadan fazlası olduğumu düşünmüyordum. "Lütfen. Söz veriyorum çok dikkatli olacağım." Kaskını geri takmak için kolunu kaldırdığında ağzımdan söylememem gereken bir şeyi kaçırmıştım. "Ailemden... Şiddet görüyorum!"

    Donup kalmıştı. Yalan söylemiyordum. Küçüklüğümden beri ne annemin şiddeti son bulmuştu ne de babamın. Kendimi hiçbir zaman savunamamıştım. Hep boyun eymiştim. Kendimi yeteri kadar aşağıladığımı düşünüp arkamı döndüm. Gitmem en mantıklı seçenekti.

    Tabii onun sesini tekrar duyana kadar. "Bekle." Ona döndüm. "Adın..?" Adımı hatırlamasını beklemeden cevap verdim. "Mayıs." Hatırlamış gibi yapıp devam etti. "Mayıs. Gerçekten eğitim almak istiyor musun? Yoksa beni hiç oyalama." Asık olan yüzümün yerini kocaman bir gülümseme aldı. "Evet çok istiyorum." Bu adam gülmeyi bilmiyor muydu? Surat ifadesi her an birini dövebilecekmiş gibiydi.

   "Tamam yarın başlıyoruz." Diyip kafasına kaskını geçirdi.
  "Şey.."
  "Evet?"
  "Nasıl haberleşeceğiz?" Gözlerini devirip telefonunu çıkarttı.
  "Al numaranı kaydet. Yarın geleceğin yeri söylerim."

    Dediğini yapıp numaramı kaydettim. Telefonu ona uzatmamla motoru çalıştırıp gitmesi bir olmuştu. Sevinç çığlığı atmayı ne kadar istesem de bunu Çağla'ya saklayacaktım. Hızla arkamı dönüp marketin camındaki yansımamdan kendimi süzdüm. Ellerimi yüzüme kapatıp ölmeyi dilemiştim. Ancak bu kadar gülünesi ve rezalet olabilirdim. Ama sonra vazgeçtim. Yarın Ekim'i görmeden ölmek olmazdı.

    Kapıyı çaldığımda yeni uyanmış bir Çağla'yla karşı karşıyaydım. "Yüzün bembeyaz olmuş. Bişey mi oldu?" Elimdeki poşetleri ona uzatırken cevap verdim. "Geç mutfağa geç. Anlatacağım."

   Yemeğimizi yedik. Anneannem salona geçtiğinde, ortalığı toplarken Çağla'ya olanları anlatmıştım. Başta inanmasa da heyecanımdan ikna olmuştu. "Ee nasıl ikna ettin ders almaya?" Çağla bilmiyordu tabii yıllardır çektiğim eziyeti. Söylemeye de gerek yoktu zaten. "Ne kadar hevesli olduğumu gördü bence." Ekim'e de söylememeliydim. Sırf bana acıdığı için ders verecekti. Acımamalıydı bana. Bu beni daha çok üzerdi. Bu algısını değiştirecektim.

   Anneannemle de sohbet ettikten sonra odamıza geçip uyuyana kadar vakit geçirdik. Daha doğrusu o uyumuş, ben mesaj beklerken sızmıştım.

    Gözlerimi açar açmaz ilk işim telefonumu kontrol etmek oldu.

   Numara:
   Saat tam 10'da bu adreste ol. Geç kalma. Vaktimin çalınmasından hoşlanmam.

    Daha fazla dayanamadım yayınlıyoruum. Vote(oy) sınırını geçemedik :'(. Okuyup beğendiğiniz bölümleri oylamanız benim için çok değerli. Ve yorumları da tek tek okuyorum. Aralıkları yorum bırakmanız için sık sık koydum.

Whisper (Daddy İssues)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin