Bölüm 36: Ölümlü Bağı Kırmak (3)

371 72 19
                                    


Ertesi sabah, büyükanne Gu bahçede Luo Jianqing'i görünce çok şaşırdı, "Jianqing, neden bu kadar erken uyandın? Dışarısı soğuk, hadi içeriye gel. Bu kıyafetlerle soğuğa dayanamazsın. "

Luo Jianqing gülümseyerek büyükanne Gu'nun elindekileri aldı, "Yemek yapmana yardım edebilir miyim?"

Genç adamın parlak gülümsemesi büyükanne Gu'nun gözlerini kamaştırdı. Bir süre sonra aklı başına geldi ve kafa salladı, "Elbette!"

Luo Jianqing, büyükanne Gu'ya kahvaltı hazırlaması için yardım etti. Kahvaltıdan sonra büyükbaba Gu, tarlada çalışmak üzere kapıdan çıkarken Luo Jianqing, "Size katılabilir miyim?" diye sordu.

Büyükbaba onun böyle bir şey söylemesini beklemiyordu, ama yine de sevinçle cevapladı, "Tabii ki!"

Hiçbir ruhani gücü ya da büyüsü olmayan Luo Jianqing, narin pirinç fidesini elinde tuttu ve dikkatlice çamurlu zemine dikti. Büyükbaba Gu güldü ve hatalarını göstererek fidenin nasıl dikilmesi gerektiğini öğretti.

Bütün gün tarlada çalıştıktan sonra Luo Jianqing'in güzel yüzü çamurla lekelenmişti.

Günler böyle sorunsuz geçti.

Bir yabancının Gu Kasabasına gelmesi hiç beklenmedik bir şeydi, özellikle de bu yabancı çok güzelse. Luo Jianqing köyden birçok kızı bakışlarıyla büyülemişti. Kızların en güzeli Luo Jianqing'e kırmızı bir çiçek verdikten sonra utanmış halde oradan kaçtı.

Luo Jianqing, bir elinde çapasını tutarken diğer elindeki kırmızı çiçeğe baktı.

Tıpkı kızın yüzü gibi çiçek de çok narindi.

Luo Jianqing gelen tüm teklifleri reddetti ve onunla kızını tanıştırmak isteyen her köylüyü geri çevirdi. Büyükbaba ve büyükanne Gu ile birlikte yaşıyordu artık, ailenin bir parçası olmuş gibi yemek pişirme, çamaşır yıkama, tarlada çalışma ve temizlik konularında onlara yardım etti. Küçücük bir işi bile asla baştan savma yapmadı. Eski püskü kıyafetler giymesine rağmen, bir ölümsüz kadar zarifti.

Kışın gelmesiyle, şiddetli yağmur Gu Köyü'nü silip süpürdü ve sele yol açtı.

O gece Luo Jianqing ve büyükbaba Gu, bitkileri kontrol etmek için tarlaya gittiler. Büyükbaba Gu yanlışlıkla çukura basınca ayağı kayıp düştü.

Luo Jianqing onu yakalamaya çalıştı ancak başaramadı.

Ruhani gücü kullanabilecek bir kültivatör olduğunu unutarak büyükbaba Gu'yu ölümlü bir bedenle yakalamaya çalışmıştı.

Büyükbaba Gu bu kaza yüzünden hastalandı ve yataklara düştü. Büyükanne Gu ve Luo Jianqing ona her gün, her gece yardımcı oldular. Köylüler aileye hediyeler getirdi. Luo Jianqing'e çiçek veren güzel kız ise bir battaniye getirmişti. Ayrılmak üzereyken yumuşak bir sesle, "O gün ben de seni nehirde sürüklenirken gördüm, ama bağıramayacak kadar korkmuştum." dedi.

Luo Jianqing göz temasından kaçınarak yanıt vermedi.

On gün sonra, büyükbaba Gu'nun hastalığı daha da şiddetlendi. Luo Jianqing'in Liu Yan Vadisi'nde geçirdiği üç yıl yüzünden, Depolama Yüzüğü'nde  iyileşmesine yardım edecek bir şey kalmamıştı. Büyükbaba Gu'nun hayatını uzatmak için kendi ruhani gücünü kullanmayı düşünmüştü. Bunu yapmadan önce, büyükanne Gu'nun,  yaşlı adamın yüzünü nemli bir bezle sildiğini ve mırıldandığını duydu, "O ölümsüz, öğrencisinin bağı koparmak için yanımıza geleceğini söyledi. Kocamın fazla günü kalmadı. Neden o hala görünmedi......?"

Luo Jianqing ne diyeceğini bilemedi.

Üç gün sonra, büyükbabanın durumu daha da kötüleşti ve görme duyusunu kaybetti. Üç yıl önce ölmüş olması gerekirdi ama şifalı bitkiler yüzünden şimdiye kadar yaşamayı başarmıştı.

Ölümünden önce, büyükbaba bir anlık kendine geldi ve büyükanne Gu'yla geçmişten konuştular. Karşılaşmalarından, erken evlilik günlerinden, çocuksuz günlerinden, oğullarını Luo Nehri'ne terk ettiklerine dair anılarından bahsetti.

Luo Jianqing kenarda sessizce dinliyordu ama yaşlı adam onu çağırdığında büyükbaba Gu'nun yanına gitti.

Büyükbaba Gu yüzünde nazik bir gülümsemeyle Luo Jianqing'in ellerini tuttu. Genç adama dikkatle bakarken tek kelime etmedi. Uzun bir sessizliğin ardından yaşlı adam konuştu, "Jianqing, birlikte yaşadığımız bir yıl boyunca seni her zaman oğlum olarak gördüm. Şimdi benim gitme vaktim. Bana bir kereliğine "baba" diyebilir misin?"

Luo Jianqing dudaklarını birbirine bastırdı.

Büyükbaba Gu başını salladı, kızmamıştı, "Bu gerçekten senden isteyemeyeceğim kadar fazla sanırım."

Karısına işaret etti, "Onun bir canavar olmadığını biliyorum. O bizim oğlumuz. Xi, karıcığım, sana evlenme teklifi ettiğim günü hatırlıyorum. En sevdiğin açelyaları toplamıştım, saçında çok hoş görünüyorlardı. O gün, güneşin batışı da güzeldi ama sen muhteşem ışık huzmelerinden bile daha büyüleyiciydin. "

Büyükanne Gu küçük bir gülümseme sundu, "Sonraki yaşamımda saçımı yine açelyayla süsleyeceğim. Çiçeği görünce o kişinin ben olduğumu anlayacaksın. "

Büyükbaba Gu başını salladı.

Birbirlerini kucakladılar. Büyükbaba Gu'nun yüzünde rahatlatıcı bir gülümseme belirdi. Gözleri yavaşça kapanırken "baba..." diyen bir ses duydu.

Gözleri parıldadı ve sonsuza dek kapandı.

Bir damla gözyaşı aşağı kaydı.

Büyükbaba Gu'nun ölümünden on gün sonra, büyükanne Gu da yavaş yavaş sağlığını kaybetmişti. Luo Jianqing bu yalnız kadına bakmaya başladı. İyi bir dinleyici rolünü oynadı, genç romantik günleri ve birkaç yıl önce ölen zavallı kızını anlatırken onun yanında kaldı.

Üç ay sonra, büyükanne Gu artık yataktan kalkamıyordu. O gün, Luo Jianqing'in elini tıpkı büyükbaba Gu gibi tuttu, bir anlığına enerjisini geri kazanmıştı.

"Gençken, inan bana, bu bölgedeki en güzel kız bendim. Bu yüzden gelecekteki kocam için büyük beklentilerim vardı. O gün, gün batımının altında, yüzünde aptal bir gülümsemeyle kocaman bir açelya buketi tuttuğunu gördüm. 'Bu adam çok komik görünüyor' diye düşünüyordum ama sonunda evlendik.

Evliliğimizin on ikinci yılına kadar çocuk doğuramadım. Kocam hiç umursamadı lakin köylülerin ağzı susmuyordu. On ikinci yılda, doğduğu anda gözlerini açan ve gülümseyen bir oğlumuz oldu. Gülümsediğinde yeni ay gibi kıvrılan güzel gözleri vardı. Güzelliğinden dolayı küçük bir kız doğurduğumu söyleyenler de vardı.

Ama her gülümsediğinde, Gu Köyü'nün üzerinde gök gürültüleri oluşuyordu. Gök gürültüsünün bu kadar korkunç olabileceğini hiç bilmiyordum. Üç gün üç gece boyunca durmadı. Aynı zamanda, Luo Nehri kristal.. aşırı berrak hale geldi. O kadar temizdi ki, yüzeyin altındaki karidesleri ve balıkları görebiliyordum. Burada onlarca yıl yaşadım ama Luo Nehri'nde bu kadar çok canlı olduğunu ilk kez görmüştüm.

Sonra onu tahta bir sepete koyup nehir boyunca sürüklenmesine izin verdik.

Sepetin dokunduğu her yer durgunlaşıyordu. Balıklar ve karidesler kaçışıyorlardı ancak gök gürültüsü sürekli onu takip ediyordu."

The Villain Has Something to Say [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin