Bölüm 38: Usta ile Öğrenci Arasındaki Bağ - Asla Bırakmayacağım! (1)

458 68 2
                                    


Ormanlık alanda, camgöbeği renkli bir figür tek başına duruyordu.

Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Muazzam bir gök gürültüsü ve şimşekle tüm bölge sarsıldı. Gökyüzüne bakan Luo Jianqing, bu korkunç havada bahçenin ortasında bekliyordu. Tıpkı kırk bir yıl önce Gu Köyü'nün yaşadığı hava gibiydi. Yağmur binlerce kilometrelik dolambaçlı Luo Nehri'ni dolduruyordu. Sayısız yıldırımın sonu yok gibiydi.

Luo Nehri, yağmur damlalarıyla bulanıklaşmak yerine kristal berraklığına kavuştu.

Karides ve balıklar kendi hallerinde yüzüyordu. Kıyıdaki dağların loş hatları nehirdeki yansımada beliriyordu. Camgöbeği renkli kıyafeti ile kültivatör, dağın tepesinden uçsuz bucaksız Luo Nehri'ne bakıyordu ama sonunu göremiyordu; korkunç gökkubbe gibi görkemli ve coşkuluydu.

Luo Jianqing o yoğun yağmurun altında bir çiftin hayali görüntülerinin belirdiğini gördü.

Köylüler o çocuk için sadece nefret duygusu hissediyorlardı. Küçük tombul çocuğu soğuğa karşı yeteri kadar yorgan, açlığa karşı yeterince yiyecek ve yağmura karşı yeterince çadır tentesi ile birlikte bir sepete koydular. Sanki kalpleri kırılmış gibi ağlayarak sepeti suya indirip nehir boyunca ilerlemesini izlediler.

Çocuğun gitmesinin ardından gök gürültüsü de durmuştu.

Su, sepetin değdiği her yerde berraklaşırken çocuğun etrafındaki hava her zaman istikrarlı bir şekilde durgun kalıyordu. Karada bekleyen çift feryat ediyordu, bir zaman sonra genç adam ağlayan karısını da alarak oradan uzaklaştı. Sepetten gelen ağlama sesi de yavaş yavaş kesildi.

Luo Jianqing iç çekti ve tanıdık beyaz figür ortaya çıkmadan önce bu görüntünün kaybolmasına izin verdi.

Gök gürültüsü, dağı yıkmak istiyormuş gibi gökyüzünde kükrüyordu. Luo Jianqing gözlerini kapattı.

Kırk bir yıl önce, huzurlu Gu köyündeki Gu Qi ve karısı on iki yıllık evliliklerinden sonra nihayet çok güzel bir erkek çocuk sahibi olmuşlardı. Onun genç bir söğüt gibi hızla büyümesini ve sürekli 'yeşil' olmasını dileyerek ona Gu Willow adını verdiler.


Ç:N. willow: söğüt ağacı

Gu Willow zeki ve parlak bir çocuktu. Bir Xiucai'den okuma yazma öğrenmek için altı yaşında köydeki bir okula gitti. On iki yaşına gelene kadar öğretmeni onun çok zeki olduğunu fark etmemişti. Gu Willow'un öğretmeni bir tavsiye mektubu yazarak onu kasabada okumaya gönderdi.

Ç:N. Xiucai: İlçe düzeyindeki imparatorluk sınavını geçen kişi, öğretmen.

Gu Willow köyden ayrılırken, Gu Sixteen ona veda hediyesi olarak bir kutu şeker vererek sevimli bir sesle, "Ben yemek yapmayı bilirken sen okumayı biliyorsun," demişti.

Kız gözüpek şekilde aşkını belli ediyordu ancak Gu Willow o an utandığı için kızarmıştı.

Gu Willow, küçük bir valizle kasabaya okumak için gitti. Kasaba Sınavı'nda ve Bölge Sınavı'nda birinciliği almış ve başkente giden yolda tüm sınavlarda birinci sırayı korumuştu. Ardından, imparator onu Tanhua (ulusal sivil teftişlerde üçüncü yetkili) olarak görevlendirmiş ve ona 'Fengzhang' nezaket adını vermişti. Gu Willow büyük bir başarı ile memleketine dönerken, köye yaklaştığında yolda pişmiş pilavın kokusunu aldı.

Ç:N. nezaket adı: Çin kültüründe yetişkinliğin ve saygının sembolü olarak kişiye verilen takma ad.

Astlarından biri, "Tanhua Gu, memleketinizde lezzetiyle meşhur yemekler var mı?" diye sordu.

Gu Willow'un cevap verecek vakti yoktu çünkü sokağın sonunda bulunan evden güzel bir kızın çıktığını görmüştü. Kız aceleyle ona doğru koştu. Cesurca bir şey söyleyene göre utangaç görünüyordu, "Gu Willow, bilgini arttırarak geri döndün, bende yemek yapmakta daha iyi oldum."

Gu Willow yine kızarmıştı, yaklaşık bir yıl sonra ise Gu Sixteen ile evlendi.

Gu Willow sadece bir Tanhua olmasına rağmen, on yıl içinde öyle bir yere gelmişti ki bir zamanlar ellerinde büyük bir güce sahip olan ve işlerinde kusur bulunan birkaç yetkiliyi görevden almıştı. Dışarıdan bakıldığında acımasız bir denetçiydi; yılda bir kez imparatora dünyayı sarsan bir öneri sunar ve imparatorun bile hayır diyemeyeceği şekilde hayatı üzerine yemin ederdi. Ailesine bakıldığında ise mükemmel bir kocaydı; çocukları olmamasına rağmen Gu Sixteen'e sevgi, özen ve nezaketle bakmak için elinden geleni yapıyordu.

Genelde sevgi dolu hikayeleriyle tanınırlardı.

Gu Willow kırk yaşındayken kabine'nin bir üyesi oldu. Orduyu gözlemek için savaş alanına gittiğinde Gu Sixteen evde her gün ağlıyordu.

Gu Willow elli yaşındayken, onun yaşlarındaki meslektaşlarının hepsinin büyük bir ailesi ve sayısız çocuğu varken, Gu Willow ve Gu Sixteen sadece birbirlerine sahipti.

Gu Willow altmış yaşındayken, elinde muazzam bir güç bulundurarak başbakan oldu. Acımasız ve adaletli kalarak açgözlü ihmalkar memurların kabusu haline gelmişti.

Gu Willow yetmiş yaşındayken yeni bir imparator tahta geçti. İftiralara ve söylenenlere inanan yeni imparator, başbakanın gücünden korkarak onu ölüme mahkum etti. Bütün şehir üç gün üç gece ağlamıştı.

Gençlik Gu Sixteen'den çoktan ayrılmıştı. Kadın, kocasının küllerinin bulunduğu kabı uzun süre tuttuktan sonra nazikçe toprağa gömdü. Üç gün boyunca mezar taşının önünde oturdu ve bir sabah aniden oradan ayrıldı. Gu Sixteen, pişmiş pirinçle doldurulmuş bir yemek kutusuyla geri geldi.

"Ben yemek pişirmeyi bilirken... sen okumayı biliyorsun.''

Gu Sixteen pirinci yedikten sonra, mezar taşına doğru koşarak intihar etti.

Bunların hepsi donmuş bir görüntüye dönüştü.

Tekrar, zaman kırk bir yıl öncesine geri döndü. Gu Qi ve karısının bir çocuğu oldu. O yıl köyde az yağmur vardı ve kuraklık nedeniyle tüm bitkiler ölmüştü. Çift, ona Gu Wish adını vererek bebeğe ve kendilerine parlak bir gelecek dilediler.

Her gün oyun oynayan Gu Wish çok yaramazdı ve çalışmaktan nefret ediyordu. Ailesi geleceği hakkında endişelenmeden edemiyorlardı.

Gu Sixteen'in annesi ölü doğum yaptığı için bu kez bu dünyada doğmayı başaramamıştı. Anne babasının peşinden giden ve oyuncağıyla oynayan Gu Wish, çocuğunu yeni kaybetmiş olan bu kadını ziyaret etti.

Gu Wish, sadece yedi yaşındaki bir çocuğa göre tuhaf bir şekilde güçlüydü. Bunu fark eden ailesi, onu tecrübeli birinin yanına dövüş sanatları öğrenmesi için gönderdi.

On iki yaşındayken Gu Wish askere gitti. Ayrılmadan önce hala şeker arıyor, işin ciddiyetini anlayamıyordu. Ona veda eden anne babasından başka kimse yoktu. Bir de yakışıklı yüzüyle büyülenen ancak kısa süre sonra ebeveynleri tarafından eve geri çağırılan birkaç kız vardı, "O çocuğun güzel bir yüzü var. Lakin başaramayacak, savaş alanında er ya da geç ölecek."

Gu Wish, sesin geldiği yöne bakmak için durdu.

On üç yaşındayken ilk kez savaşa katılmıştı. Birçok madalya kazandı ve on yedi yaşındayken Qianfu Zhang'a terfi etti. Generalin hayatını bir kez kurtardı ve bununla beraber hem görünüşünden hem de becerilerinden etkilenen general, onu desteklemeye başladı.

Ç.n. Qianfu Zhang: rütbeli asker

Sonunda Gu Wish yirmi yaşındayken savaşı büyük bir zaferle bitirdiler. Cesaretini kanıtlayan bir asker olarak başkente geri dönen Gu Wish, bizzat imparator tarafından takdir edilmişti. Savaşı kazandıkları için ülkede bir ziyafet veriliyordu. Ancak Gu Wish, yapılan kutlamanın havasını beğenmemişti. Bahçede tek başına dolaşırken, kılıcıyla idman yapan bir kız gördü.


--------------------

Ç.n: Bu bölüm biraz karışık olabilir ama bir sonraki bölümü okuyunca anlaşılacaktır.

The Villain Has Something to Say [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin