18. bölüm

3.5K 308 97
                                    

Aradan neredeyse bir hafta geçmişti. Jungkook biraz zor da olsa sonunda Jimin'in tüm kontrollerini bitirmiş ve ilerleme kaydettiği için jimin'in katını değiştirmişlerdi. Yakın bir süre böyle devam ederse jimin'in taburcu olabileceği su götürmez bir gerçekti. Üstelik ikili ilişkilerini de oldukça iyi yürütüyorlardı. Üstelik kimikizumi'nin ölümünden sonra daha tamamen kendini toparlayabilmişti.

Namjoon ise Seokjin'e aşkını itiraf ettiği günden beri telefonlarını düzgün açmıyordu. Reddedilme korkusu yüzünden Seokjin'in attığı 154 mesajı görmezden gelerek hepsini silmişti. Ayrı olarak hiç bir aramayı da açmamış , evine gelenleri de içeri almamıştı. Sadece hastaneye işi olduğu zamanlar gidiyor , nöbet görevi varsa eğer hastanede tek kalacağı zamana ayarlıyordu.

Diğerleri ise hala aynılardı. Hoseok ve Wooyoung sonunda iyi anlaşıyorlardı. Arada kavga etseler de genel olarak iyilerdi. Taehyung ve Yoongi ise sürekli inatlaşıp duruyordu. Ancak birbirlerine gizliden gizliye oldukça da destek oluyorlardı.  

Seokjin ise bir hafta boyunca Namjoon'a ulaşmaya çalışmıştı. Telefonlarına ve mesajlarına bakmadığı için Namjoon'un evine kadar gitmişti ancak kapısını açmayı geç camdan dışarı kafasını dahi uzatmamıştı. Son ümit ard arda iki nöbet tutacaktı. Bugün Namjoon'un nöbet günüydü akşam mesai bitiminde hastaneye geleceğini umuyordu. Ertesi gün ise de kendi nöbet günü vardı. Fazla umursamadı. Çünkü gerçekten de şapşal ve yavaş yavaş hoşlanmaya başladığı çocuğu hayata geri döndürmesi gerekiyordu.

***

Namjoon bileğindeki saati son kez kontrol edip hastaneye kapılarından içeri girdi. Felix ve Hyunjin'in son kontrolleri vardı. İkiside artık iyileşmişlerdi ve taburcu olmaları an meselesiydi.

Hızlı adımlarla kararan hava eşliğinde giderken birine çarpmasıyla geriye sendelemiş ve özür dileyerek hızla eğilmişti.

"Sonunda seni buldum."

Kulaklarına ilişen sesle birden ter dökmeye başladı Namjoon. Hesaplamalarına göre diğer herkesin nöbet günü bugün değildi.

"S-seokjin..!" Namjoon bir adım geri çekildi hızla. Karşısında kollarını önüne bağlamış ve tek kaşını kaldırmış bir Seokjin beklemiyordu.

Bir kaç saniye birbirlerine bakmışlar ardından Namjoon seri bir şekilde arkasını dönerek diğer tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Cesareti yoktu. Konuşmak istemiyordu. Herşeyi kendi içinde yaşamak istiyordu.

"Namjoon dur." Seokjin'in sesini duymasını rağmen durmadı. Bileğine konan eller olmasaydı belki de karşı koridordan ana binaya geçerek herkesten uzaklaşmış olacaktı.

"Tanrım dur artık! Saçma hareketlerine son ver Namjoon."

"Senin için saçma olduğunu biliyordum." Sessizce mırıldandı Namjoon. Kendini Seokjin'in reddetmesi için o kadar alıştırmıştı ki kabul edeceği aklının ucundan bile geçmiyordu.

"Ne dedin?" Seokjin ruhsuzca karşısında dikilen bedeni süzdü. Bir haftada neredeyse çökmüştü. Neden böyle olduğunu veya neden böyle yaptığını bilmiyordu. Ancak emindi ki ne olursa olsun onun yanında duracaktı.

"Senin için saçma olduğunu biliyordum dedim." Namjoon kafasını kaldırıp aynı boyda olduğu çocuğun gözlerine baktı.

"Ne? Hayır. Demek istediğim benden artık kaçma. Konuşmamız gerekiyor ancak sen sadece kaçıyorsun." Seokjin Namjoon'un kolunu bırakmış sakin bir tavırla konuşuyordu.

"Sayende kaçamıyorum. O beş harfli kelimeyi duyarak üzülmektense kaçmak daha iyi." Namjoon son kısıma doğru yavaşça mırıldandı. Kendini rezil hissediyordu.

He is a Psychopat ❦ Jikook ✅ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin