sen ki özgürlük kadar güzelsin, sevgi kadar özgür.

15.2K 2.1K 1.2K
                                    

merhaba, başımıza gelecek daha çok şey var.. hepsini notlarıma ses kaydedip planladım.. başlıkları bile belli..

her gün bölüm atmaya alışmışım dün atmayınca bi boşluğa düştüm haberiniz var mı bundan

bir de önceden ficte taehyung'un fiziksel görünüşü fazla tasvir edilmiyordu çünkü jeongguk dikkat etmiyordu ama şimdi.. haha

minik bilgilendirmelerim bittiğine göre buyurun kaydırabilirsiniz ekranı..

"sakin ol ve bana ne hissettiğini anlat, jeongguk." chungha'nın sözleriyle daha da tedirginleştim. kalbim hâlen kaburgalarımı dövüyordu. öyle bir vaziyetteydim ki tırnaklarımı yiyip bitirmiştim yalnızca bir saat içerisinde. "benimle konuş fakat bunu dürüstçe ve çekinmeden yap. yap ki, ne durumda olduğunu anlayalım." güzel saçlarını iki yana örmüş olan arkadaşım büyük bir ciddiyetle suratıma bakarken, ben de ona aynı şekilde hortlak görmüşüm gibi bakıyor ve üzerimdeki korkunç hissi atmaya çabalıyordum. göğsüm hızla inip kalkıyor ve kirpiklerim sürekli kırpışarak bir kabustan uyanmaya çalışıyor gibiydi.

taehyung ile kaldırımın ortasında ettiğimiz sözlü tartışmanın ve sarılışımızın üzerine, büyük bir panik hissiyle ondan uzaklaşmış; chungha'nın telefonunu yirmiye yakın kez aramıştım. akşam dersine kalan chungha, şansımdandı sanırım ki kampüsündeydi ve ben apar topar, arkamdan seslenen taehyung'a ikinci kez dönüp bakmadan oraya koşturmuştum. aslında derslerine her zaman öncelik veren bir kızdı ve yarın sabah konuşalım diye geçiştirmesi oldukça beklendikti benim için lâkin onu aradığım anda kabul ederek beni kampüse çağırmıştı. sesim o derece boktan çıkıyor olmalıydı anlayacağınız. şu an ise kampüsün çimlerinde oturuyordum. chungha ise karşıma oturmuş beni sakinleştirmeye çalışıyor, konuşmam için teşvik etmeye çalışıyordu. geldiğimden beri anlamsız cümleler kurmaktan öteye gidememiştim zira.

"kalbim çok çirkin atıyor!" diye sızlandım ve elimi kalbimin üzerine denk getirerek göğsüme yerleştirdim. tuttuğum yerde tişörtümü kavradım ve sanki kalbimin bozukluğunu düzeltecekmiş gibi kumaşı çekiştirdim, avcumun içerisinde büzüştürdüm. chungha, alnına doğru kaldırdığı kaşlarıyla suratıma baktı. "senin dilinde hızlının tabiri çirkin sanırım." dedi çözümlemeye çalışır ifadesiyle. "hızlı tabii ya!" dedim hemen. huysuz hissediyordum. "korkuttu beni şerefsiz. patırdadığımı hissettim yani." anladığını belirtir şekilde kafa salladı. "neden korkutuyor seni bu kadar?" diye mırıldandı. cevabını biliyormuş gibiydi çoktan. hatta sorunun yanıtına, beti benzi atmış suratıma bakıyordu bile.

"ben.. yapmayacağım şeylere zorluyor beni. bu güne dek arkadaşlarım oldu-mesela jimin! jimin'in çevresindeki kızlardan bu kadar nefret ettiğimi hatırlamıyorum. bilmiyorum. yanıma gelmesini istedim, chungha, varımla yoğumla istedim. o kızın yanında olduğunu duyunca-" hiç yapmayacağı bir şeyi yaparak sözümü kesti. "kıskandın." dedi. bunu sürekli anıyor, unutmamı istemezmişçesine zihnimin en tepesindeki mantar panoya asmaya çabalıyordu sanki. usulca başımı aşağı yukarı salladım ve gözlerimi kaçırdım. bacaklarımın arasında yolmaya başladığım otlara çevirdim irislerimi. "değişmek senin için neden bu kadar korkunç?" diye sordu yeniden.

"bu konuda hissettiklerimi hiç sesli dile getirmedim. başka zaman konuşsak olur mu?" diye mırıldansam da, o da soyuten yakama yapışmıştı ve beni terapilemeden bırakmayacak gibi görünüyordu. benim yüzümden dersine girmemişti. hakkı vardı doğrusu. "erteledikçe yıpranıyorsun, jeongguk. konuşman için buradayım." dediğinde sesli biçimde nefes verdim. ısrarlı bir şekilde yere çevirdiğim başıma doğru eğilerek gözlerime baktığında daha fazla direnmedim. birçok duygumu sese dönüştürmüştüm son birkaç ayda. şimdi konuşsam daha fazla ne olabilirdi ki?

litost. ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin