Jihoon elinin üzerinde onu rahatsız eden serum ucunu, tepesinde tüm gücüyle odayı ışıldatan lambayı, dik şekilde yattığı yatağın içinde hissettiği tedirginliği umursamamaya çalışarak pencereden dışarıyı izliyordu. Bedenen oradaydı ancak aklı nerede kalmıştı kendisi de bilmiyordu. Yıkılmış hissediyordu kendini.
Mingyu’nun onun aramasından sonra annesini araması ile kendini alışık olduğu bir halde hastanede buldu. Acil müdaheleden sonra doğum uzmanının kontrol için gelmesini bekliyorlardı. Annesi uynadığından itibaren halini hiç beğenmese de üzerine gidememişti. Jihoon olayları idrak etmek istercesine sadece düşünüyordu. Soonyoung’un gerçekten böyle bir şey yapmış olabilme ihtimalini düşünüyordu. İmkan vermek istemiyordu.
Öyle bir ihtimal olmasa bile o aramayı başka nasıl düşünebilirdi. Düşünemiyordu. Böyle bir şey aklının ucundan bile geçmez iken telefonda geçen sesin o gün gördüğü kızın sesine benzemesi de ayrı bir içine oturmuştu. Yüzüne karşı oynamış olamazdı ya. Bunu da yapmış olamazdı. Özel müşahede odasının kapısı birden açıldığında içeri girenin ilk başta o olduğunu sandı.
“Sokuk hamileliğin neden düzgün geçmiyor!”
Sinirle içeri giren Mingyu annesini görünce bir an durdu. Uzun süredir başında bekleyen annesi tuvalete gideceğini söyleyerek gittiğinde kaldığı yerden devam etti.
“Bu kaçıncı ya! Yine ne oldu neyin var?”
Mingyu onun bu kadar sakin ve ruhsuz bakmasını anlamlandıramadı. Jihoon sanki hafızasını kaybetmiş biri gibi boş boş bakıyordu ona. Onu böyle görünce siniri yatıştı. Yanı başına gittiğinde kendini kötü hissetti.
“Neyin var Jihoon?”
Jihoon nazikçe sorulan bu soru karşısında neredeyse ağlayacaktı. Bunun olduğuna inanamıyordu. Nasıl söyleyecekti ona? Ne olacaktı şimdi? Diğer sıkıntıdan bahsetmek daha kolayına geldi.
“O aradı beni bugün. Kapıma kadar gelmiş. Bir anda karşımda görünce kötü oldum.”
Mingyu başta kim olduğunu düşündüğünde aklına gelen isimle tıpkı onu görünce şaşıran arkadaşı gibi şaşırdı.
“Hassiktir! O kadar zaman sonra bok mu vardı geldi acaba? Soonyoung’a haber verdin mi? Ben burada olduğunu söylediğimde telaşlandı.”
Jihoon dediği şeye karşı gözlerinin dolmasına inanamıyordu. Onu bu kadar önemsediği için kendinden nefret ediyordu. Tutamadı kendini.
“Onu aradım. Başka biri açtı telefonu ve yakalandığına dair bir şeyler zırvalayıp suratıma kapattı.”
Kendisi gibi Mingyu da buna anlam veremedi. Soonyoung odaya girdiğinde ikisi de halen olayı düşünüp işin içinden mantıklı bir sonuçla çıkmak istemişlerdi. Aceleyle yanı başına gelip elini tuttuğunda Jihoon midesinin bulandığını hissetti.
“Neyin var Jihoon?”
Elini çektiğinde durması için ısrar etmedi. Ona karşı sinirlenmek istiyordu. Sayıp sövmek istiyordu ancak tek hissettiği şey pişmanlıktı.
“Önemli bir şey değil.”
Soonyoung neden böyle davrandığını anlayamamıştı. Mingyu da kenarda sessizce izlediğinde kötü bir şey olduğunu düşündü.
“Neden aramadın beni?”
Jihoon buna gerçekten inanamadı. Böyle bir
soruyu duymayı gerçekten beklemiyordu. Onunla oyun mu oynuyordu?“Seni aradım ama ulaşamadım.”
Kızın konusunu hiç açmadı. Direkt kendisinin söylemesini istedi. Ağzından sadece ona dair bir şey çıkmasını kendisine karşı dürüst olmasını istedi. Önceki sefer gibi aldatılmış olmak istemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pregnant Diary | Soonhoon
FanficŞaka yaptığına inanmak isteyerek çubuğa baktı ve tek olması gereken çizgi endişesinden dolayı çift görünüyordu. Gözü yanılıyor olmalıydı. Hayır, orada gerçekten çift çizgi vardı. Gözlerini ne kadar kırpıştırırsa kırpıştırsın teke düşmüyordu. Jihoon...