Bir hafta sonunda Jihoon çoktan birkaç yüz gram almış olması lazımken tam tersi iki yüz gram daha vermişti. Her gün düzenli tartıldığında artması gereken ibre düşüyordu. Bunu Mingyu’ya söylemeyedi. O günden sonra Soonyoung’a söylemekten tamamen vazgeçmişti.
Akşam eve geldiğinde ailesine söylemesinin zamanı geldiğini düşündü. Babasına söyleyecek cesareti daha toparlayamadığı için önce annesine söylemek istedi. Yakında karnı çıkmaya başlayacaktı ve bunu uzatmaması gerektiğini biliyordu.
“Anne!”
Heyecanla yanına giderken mutfaktan ona
cevap verdi. Etrafa yayılan kokular ile yemek yaptığını anlamak zor değildi. Bugün babasından önce derdini anlatmak için erken gelmişti eve. Ocağın başında tencereyi karıştıran annesine bakarken kafasına cümleyi nasıl toparlayacağını düşündü. Korkuyordu.“Yemek birazdan hazır olur.”
Mutfak tezgahına yaslanıp destek almaya çalıştı. Bu sandığından daha zor olacağı için bir anda söyleyip kurtulmayı istiyordu.
“Anne, sen hani sürekli hasta olup olmadığımı soruyordun ya bana.”
Dikkatini çorbadan ayırıp oğluna baktığında Jihoon çoktan soğuk soğuk terlemişti. Bunu yapmalıydı. Bunu yapacaktı.
“Hasta mısın yoksa gerçekten?”
Ağlamayacaktı. Lanet hormonlar sakin duracaktı ve ağlamamayı başaracaktı. Gözlerini yumup sakince fısıldadı.
“Hayır. Ben... hamileyim.”
Gözlerini açmaya korkarken bir ses gelmediği zaman korktu. Annesine baktığında şaşkınlık vardı yüzünde sadece. Kötü durmuyordu.
“Emin misin bundan? Test yaptın mı? Bu yüzden mi o kadar kusuyordun?”
Kafasını olumlu anlamda salladığında annesi halen şaşkındı. Bir anda gözleri dolan kadın oğluna sıkıca sarıldı.
“Ah Jihoon bunu nasıl daha önce söylemezsin bana! Doktora gittin mi? Senin için randevu almamı ister misin?”
Jihoon o an önce annesine sonra Tanrı’ya teşekkür etti. Ona destek olacağı için içi o kadar rahatlamıştı ki. Uzun zaman sonra bu kadar sıkıntının içinde can suyu olmuştu adeta.
“Babasının haberi var mı? Ne kadardır gebesin?”
Oğlunu çekiştirip bir köşeye oturttu ve başından beri olan her şeyi usulca dinledi. Jihoon gerçekten rahatlamış hissetti kendini. O gece anne oğul olarak babalarına belli etmeden öğrenip öğrenebileceği her şeyi konuştular. Ne yapması gerektiğini öğrenen Jihoon artık kendine daha çok güveniyordu. Tek sıkıntı annesi de bebeğin babasının bunu bilmesi gerektiğini söylüyordu.
Jihoon bunun üzerinde fazla durmayarak sonraki gün kampüse gittiğinde ders bitimine kadar bir sıkıntısı yoktu. Dersten sonra sözde memnun olmadığı sevgilisiyle her köşede sürten Mingyu onu bahçede oturduklarını yere çağırmıştı. Gittikleri ortamda Soonyoung olmasının olası olduğunu biliyordu ve kendini buna hazırlayak gitti.
Wonwoo, Mingyu, Soonyoung ve Seungkwan aynı masada oturuyorlardı. Jihoon ufak bir selam vererek Kwan’ın yanına oturdu. Ortada bir muhabbet dönüyordu ve Soonyoung kısa ve net cevaplar verirken Jihoon hiç katılmıyordu sohbete. Seungkwan muhabbeti boşverip gözlerini ona dikti.
“Sen yine mi zayıfladın? Tenin daha solgun görünüyor.”
Gözleri ürkekçe Mingyu’ya kaydığında durumdan şüphelenen arkadaşı onu süzmeye başlamıştı. Gözleriyle bakması yetmemiş gibi teyit etmek istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pregnant Diary | Soonhoon
Fiksi PenggemarŞaka yaptığına inanmak isteyerek çubuğa baktı ve tek olması gereken çizgi endişesinden dolayı çift görünüyordu. Gözü yanılıyor olmalıydı. Hayır, orada gerçekten çift çizgi vardı. Gözlerini ne kadar kırpıştırırsa kırpıştırsın teke düşmüyordu. Jihoon...