Jihoon kısa ve ateşli öpüşmenin ardından sakinleşebilmek için dediğine itaat etti ve tüm dikkatini yemeğine verdi. Sakince biten kahvaltının ardından uzun paçalarına rağmen birkaç boş şeyi masadan aldı ve tezgaha koydu.
Tekrar elini doldurup tezgaha dönmek üzereydi ki elindeki tabakları aldı Soonyoung. Hemen yanına kenara koyduğunda başta ne olduğunu anlamadı. Bedenini sanki tüy gibi hafifmişçesine tuttu ve tezgaha oturttu. Jihoon ani hareket karşısında düşmemek için omuzlarından onu tutması gerekmişti. Heyecanı gittikçe artıyordu.
“Ne- ne yapıyorsun?”
Eğilip uzun paçalarını birkaç kez katladığında aklına gelen şeyler yüzünden utandı. İyice bozulmaya başlamıştı. Bunu her fırsatta suçladığı hormonlarına atıp vicdanını tekrar rahatlandı. İki paçası da artık kendi boyuna göre olduğunda Soonyoung bacakları arasında yerini almıştı.
Oturduğu tezgah sayesinde artık yüz yüze sayılırlardı ve onu heyecanladıran bu çocuk hiçbir türlü temastan kaçınmayıp heyecanını giderek artırıyordu. Nefesinin neden bu kadar kesildiğini sorgulamasına gerek yoktu. Soonyoung her hareketiyle onu etkiliyordu. Bacağından yukarı tırmanan ellerinde bunda etkisi olabilirdi.
“Soonyoung.”
Sıklaşan soluklarının arasından güçlükle çıkan adına karşılık kaba etine konan elleri tezgahtan düşmesini istercesine onu kendine çekti. Ona bu kadar yakın olmak hem harika hissettiriyor hem de tedirgin ediyordu.
“Sana ne dediğimi hatırlıyor musun?”
Jihoon sorusunu düşünemiyordu şu an. Yanağına sürten burnunun ucu ve dibindeki yüz ona kalp krizi geçirtmek üzereydi. Soonyoung bıraktığı etkiden haberdarmış gibi ondan uzun süre cevap vermesini beklemedi.
“Yine üzerinde benim kıyafetim var ve adımı fısıldıyorsun.”
Ucuna oturduğu tezgahta tamamen onun bedenine yaslanmıştı. Onu sıkıca tutan eller yavaş yavaş bedeninde gezinmeye başladığında delirmek üzereydi. Soonyoung onu her türlü şeyle kıvrandırıyor olsa da ilk adımı atmıyordu. Sanki ilk Jihoon’un öpmesini bekliyor gibiydi.
Jihoon buna cesaret edip yüzünün uçlarında gezinen dudaklara ürkekçe kendininkini değdirmişti ki tamamen tezgahtan ayrıldı. Düşmemek için omuzlarından tutunan elleri bu hareketiyle tamamen boynuna dolanmıştı. Örümcek gibi tüm uzuvlarıyla sarılı halde ilk adımı atan kendisi olsa da kontrolün tamamen onda olduğunu biliyordu.
Soonyoung büyük bir başarıyla tüm nefesini kesiyordu.
İşler iyice alevlenip Jihoon aklını kaybettiğinde tüm evde yankılanan zil sesi yüzünden irkilerek ayırdı yüzünü. Kendini basılmış gibi hissediyordu. Soonyoung da bu durumdan memnun olmamış gibiydi. Israrla arka arkaya çalan zil sesi ile kaşlarını çatmıştı.
“Hangi sikik beyinli bizi bu saatte rahatsız ediyor!”
Jihoon’u yavaşça yere bırakıp halen ısrarla çalan kapıya gitti. Açılan büyük kapının sesi mutfağa kadar geldiğinde Jihoon toparlanmaya çalışıyordu. Kısa süre sonra Mingyu’nun gürültülü sesi zil sesinin yerini aldı.
“Nerede Jihoon? Ne yaptın benim biricik arkadaşıma!”
Etrafı bağırarak gezinen Mingyu mutfağa girdiğinde sırıtıyordu. Onu satmamıştı. Aksine akıllılık edip Soonyoung’u oyuna getirmişti. Onun götürmesine izin verip anlaşmaya varmış olsa da arkadaşını yalnız bırakmaya niyeti yoktu. Bazen bu çocuğun kurnaz zekası onu deli ediyordu.
“İyi bakıyor mu o göt sana?”
Yanına gelmiş ve sanki kolu bacağı her yerinde mi diye kontrol etmek istercesine incelemişti. Ateşi olup olmadığına bakmak için alnına elini koyduğunda Soonyoung elini çekti ve Jihoon’u himayesi altına aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pregnant Diary | Soonhoon
Hayran KurguŞaka yaptığına inanmak isteyerek çubuğa baktı ve tek olması gereken çizgi endişesinden dolayı çift görünüyordu. Gözü yanılıyor olmalıydı. Hayır, orada gerçekten çift çizgi vardı. Gözlerini ne kadar kırpıştırırsa kırpıştırsın teke düşmüyordu. Jihoon...