Görkemli, Parlak Kum Tanesi

42 12 3
                                    

Saat neredeyse 16.30 oldu ve artık iş yerlerinden eve dönmeye başladılar. Asker hala gelmedi aslında sürekli asker diye hitap etmem yanlış. Evet kimse bilmiyor ama sonuçta biz eşleştik ve ben daha ismini bile bilmiyorum. Aklımda bir sürü soru işaretleriyle oyalanırken çizim odamdan çıkmaya hazırlandım.

 
Çok bir eşya almıyordum yanıma sadece günlük kullanacağım eşyalarımı alıp getir götür yapıyordum. Odam ve masam bana ait olduğu için kimse giremezdi, daha doğrusu yetkisi olmayan hiç kimse. Ceketimi ve gece okuyacağım kitabimi yanıma alıp odamdan ayrıldım. Odam ile yatakhanem arasında kestirme bir yol var ve evet o yoldan gitmeyeceğim çünkü asker beni bulmalı. Acaba ismi ne? Ailesi var mi? Kaç yaşında? Kurucuyu biliyor mu? Ve ondan benim kadar nefret ediyor mu?

Aklımda çok soru işareti var evet çünkü onu tanımıyorum ve sadece kokusunu hatırlıyorum. Tam da şuan koktuğu gibi, parfüm olmadığına eminim ama bu koku parfüm olsaydı en sevilen koku olacağına da eminim. Sahi ben her yerde onun kokusunu mu alıyorum yoksa şuan burada mi? Bir anda durakladım ve etrafıma bakindim. Hiç bir yerde gözükmüyor diye düşünürken bir kol beni acil çıkış merdiven boşluğuna çekti.

"Hey, beni takip et" merdivenlere ilerliyordu.

"Sana merdivenler hakkında bilgi vermediler galiba sadece yetkili....." tam o sırada kapıyı açmıştı ve evet şuan garip gözlerle bana bakıyor, karşımda, kokusuyla, teniyle.

"Duru, ben askerim"

"Ama asker olman şuan anlamsız bakışlar atman anlamına gelmiyor, değil mi?"

 
"Anlatıldığın kadar varmışsın. Merhaba, ben Aren."

Ne anlatıldı bilmiyorum ama konumuz bu değil konumuz adı, Aren.

Aren, tıpkı teni gibi, aurası gibi.

"Aren; en görkemli, parlak kum tanesi. Çok güzel bir ismin varmış. Bu arada anlatıldığın kadar derken?"

"Buraya ilk gelen ailelerden olduğunu ve ailenin yanında yaşamadığını, bunun nedeninin; inadın, gıcıklığın, dediğim dedikliğin, uyuzl.."

"Ne çok şeyden bahsetmişler." zorla gülümsüyordum belki sinirlendiğimi anlamaz. Hayır nerde gördüler, sohbet etillerde benim hakkımda bilgi veriyorlar.

"Yanılmış da sayılmazlar. Asabi ve çok...."

"Çok ne?"

"Çok bilgili gözüküyorsun. Profesör gibi. Şuan sadece gözünde gözlüğün eksik. Elinde termosun, üstünde hırka, sacların.."

 
Biraz duraklayıp daha çok izlemeye başladı.

"Saçların dağınık, hem de çok dağınık. Ne yaptın sen? Savaş vardı da seni mi yolladılar?"
Hayır, iltifat edeceğini düşünende kabahat. Nasıl eşleştik biz?

 
"Hayır Aren'cigim. Tabi ki de savaş yoktu ve tabii ki de profesör değilim. Mimarim ve yeni bir lobi yapılacakmış, onu yetiştirmeye çalışıyorum. Ama asil konumuza gelmeliyiz." konuya girecekken kapı açılma sesi duyduk. Beni arkasına alıp merdiven boşluğundan baktı. Kimse yok gibi gözüküyordu ama sesi geldi.

"Birisi merdivenleri kullanmak istemiş olabilir mi?"

"Sanmıyorum, ben erken çıktım. Daha çıkmalarına 30 dakikadan fazla vardı bu kadar çabuk buraya gelmiş olamazlar."

 
"Benim burada bulunmam yasak, sadece sunu söylemek istemiştim. Eşlenmenin ne demek olduğunu öğrendin mi?"

"Evet, evet ama bunu bildirmemiz gerektiğini de öğrendim. Sadece seni anlıyorum şuan bunun için erken."

Naz yapmaya mı çalışıyor acaba? Ya da cidden benden hoşlanmadı mı?

"Er ya da geç öğrenilecek, ama evet şuan erken. Hafta sonu çalışmıyorum. Hem birbirimizi tanımış olur hem de bazı konularda fikir sahibi oluruz. Sadece su kadarını bilmek istiyorum. Kurucuyu tanıyor musun?"

Bir an kaşlarını çattı ve duraksadı.

"Hayır ama neden sordun?"

"Buluştuğumuzda detaylı anlatırım. O zamana kadar çevrende ki insanlardan bir şeyler öğrenmek istersen laf almaya çalışabilirsin." Göz kırptım. Neden göz kırptım. Başlamadan bitti. Beni sevmeyen bir adamla ömür geçireceğim.

"Nerede görüşeceğiz?"

Ah Aren, aklına takılan tek soru bu olmuştur umarım.

"Yeşil alanda görüşebiliriz. Daha önce gittin ya da duydun mu?"

"Hayır."

"Bir nevi park gibi, iki bölmeden oluşuyor. Bir tarafı 'Açık' diğer tarafı 'koyu'. Tam ortadan da su geçiyor. Tabi kurucu suyu sadece canı istediği günlerde veriyor. Renk renk köprüler var. Ben en çok mavi köprüde oluyorum. Cumartesi günü mavide buluşalım."

"Tamam cumartesi günü öğleden önce görüşürüz."

Çıkış yapmaya yöneldiğimde bana döndü, sarılmak için uzandım. Metallerin birbirine çarpma sesi ve kokusu ile sımsıkı sarıldım. Birbirimizden ayrıldığımızda kolyelerimizi o tuttu. Bir elini yanağıma götürüp diğer eliyle kolyeleri ayırdı. Gözlerimi kapatıp elinin sıcaklığını hissettim sadece. Kalbimin sesini duymuyordur değil mi?

Ayrılma vaktimiz gelmişti, kapıya parmağını okutup dışarı çıkmam için açık tuttu.

 
"Cumartesi görüşmek üzere." 

"Görüşürüz."

685Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin