Kolumun üzerinde hissettiğim hafifi dürtülerle gözümü ovuşturarak uyanmıştım.
"Günaydınlar Aynaz Hanım. Bartu Bey sizi kahvaltıya bekliyor."
Gülümseyip kafamı sallamış ve terden enseme yapışmış saçlarımı kurtarmıştım. Hiçbir mevsim fark etmeksizin üzerimde olan tozpembe yorganımı hafifçe kaldırıp terliklerimi giyinmiştim. Komodinimin üzerinde duran yeni kuru temizlemeden gelmiş beyaz elbisemi nazikçe askısından tutup giyinme dolabıma asmış ve içeriye girip giyinmiştim.
Giyindikten sonra odamın balkon kapısını açıp kafamı dışarı çıkarmış ve derin bir nefes almıştım. Tül perdelerimi tamamıyla açıp gözümün önüne gelen saç tutamlarını minik bir lastik tokayla arkada sabitleyip her zaman taktığım fiyonklu çıtçıt tokalardan bir tane üzerine geçirmiştim.
Balkonun önünden ayrılıp çalışma masamda şarjda olan telefonumu da alıp aşağıya kahvaltıya inmiştim. Gülümseyip babama oturduğu yerden arkasından sarılıp yanağına bir öpücük kondurmuştum.
"Günaydın Baba."
Babamın hiçbir zaman yüzünden solmayan gülümsemesi daha da şiddetlenirken cevap vermişti.
''Sana da günaydın."
Sandalyemi çekip otururken Ayaz koluyla beni dürtmüştü.
"Bize günaydın yok mu prenses?"
"Var... Günaydın, Ayaz ve Ayvaz."Önümdeki tabağa biraz peynir ve domates alırken babam konuşmuştu.
"Bildiğim kadarıyla bu gün edebiyat sınavınız var. Umarım iyi iş çıkarırsınız."
"Konular kolay zaten baba. İş, edebiyatçının zor sormamasında. Dimi?"Ayvaz da Ayaz'ı onaylarken masanın karşısındaki olan birbirleriyle yumruk tokuşturmuşlardı.
"Edebiyatçı zor sormuyor... Siz kolay düşünüyor ve soruyu yorumlamıyorsunuz." demiştim elimdeki ekmeğe çilek reçelini sürerken.
"Bak prenses..." demişti Ayvaz karşıdan ağzı dolu bir şekilde "Biz senin kadar sanatçı ruhlu değiliz."Ekmeği ağzıma atarken elimi peçeteye silmiş ve suyumdan bir yudum almıştım.
"Derslerin ruhla alakası yok... Çalışmayla ve anlamayla alakası var. Sanatçı ruhlu olup olmamanız bir bahane değil." deyip masadan kalkmıştım.
"Ben çantamı almaya gidiyorum geri geldiğimde siz de hazır olun ve çıkalım." merdivenlere yönelip bir basamak çıkacakken babama dönmüştüm. "Bu gün okul sonrası anneannemin galerisine gidebilir miyim?"
Babam çatalındaki salamı ağzına attıktan sonra kafasını sallamıştı. "Git. Hatta anneannenler müsaitse bu akşam bize yemeğe gelsinler. Bayadır birlikte bir şeyler yapmıyoruz." babamın dediği şeye kafa sallarken Ayaz masadan höykürmüştü.
"Büyükbabam da gelebilir mi? Hatta halamlar, Can amcam ve Arda amcam da gelsin?"
Babam derin bir nefes almıştı.
"Sorarım onlara, onlar da müsaitlerse gelirler."
O da masadan kalkıp yanıma gelmiş ve elini omzuma koymuştu.
"Bu akşamı sen organize edebilir misin? Ben bu işlerden pek anlamıyorum... E Ayaz ve Ayvaza bırakırsak bu işi sonunu anımsayabiliyorsundur?"
"Tabii ki. Sıkıntı yok. Çıkmadan bir menü hazırlayıp Mahmure Ablaya bırakırım."Babam kafası sallayıp anlımı öpmüş ve yukarıya çıkmıştı. Ben de son bir kez arkama dönüp hazırlanmaları konusunda Ayaz ve Ayvaz'ı uyarıp odama çıkmıştım.
İçeriye girdikten sonra çalışma masamdan bir kâğıt kalem alıp menüyü hazırlamıştım. Çantamı alıp, beyaz yaklaşık 3 santim kalın topuğu olan minik topuklu beyaz ayakkabılarımı giyinmiş ve terliklerimi giyinme odamın girişine bırakmıştım.
"Şimdi hazırız."
Aşağıya inerken Ayaz ve Ayvaz'ın kapıya yaslanmış bir şekilde beni beklediğini gördüm.
"Yine kuğu gibi olmuşsun prenses?"
Gülümseyip dışarı çıkmış ve arabaya binmiştik.
Telefonumu açıp hepimizin olduğu gruba girmiştim.
3 prenses ve 3 cüceler
Günaydınız hepiniz
Akşama müsaitseniz yine yemeğe geliNGökalp:
MüsaidizNil:
Değilsek de geliriz
Annem kaçırmazMira:
Benim de babam
Hele yemek varsaBenim için önemli olan cevapları aldıktan sonra gruptan çıkıp babama mesaj atmıştım.
Babam
Can, arda ve murat amcamlar geliyor
Telefonu kapatıp bizim grupla mesajlaşmaya devam eden Ayaz ve Ayvaz'a bakmıştım.
Okul görünmeye başladığında çantamı omzuma takmıştım. Araba durduğunda şu yaşıma kadar neredeyse her okul günümde gördüğüm okula baktım. Hani okul bizim ikinci evimiz lafı vardır ya? İşte o laf benim için geçerli.
Yavaş adımlarla arabadan inip dizimi Hafif geçen kırışmış elbisemi düzelttim ve kapıdan içeri girdim. Bizim çocuklar başımıza toplanırken onlara selam vermiş ve Ayaz ve Ayvaz'ın aksine sınıfa çıkmaya devam etmiştim.
Sınıfa çıkarken yine herkes bana bakıp bir şeyler mırıldanıyordu. Buna alışmıştım. Herkesten farklı giyiniyordum. Her zaman elbise veya etek giyerdim. Pantolon giyince kendimi rahatsız hissediyordum.
Sınıfa vardığımda çantamı sırama bırakıp içinden çizim defterimi ve kalem kutumu almış her zaman dibinde oturduğum ağaca doğru ilerlemeye başlamıştım.
Ağacın yanına geldiğimde elimde olan piknik örtüsünü yere sermiş ve elbiseme dikkat ederken üzerine oturmuştum. İlk ders beden eğitimiydi. Tek katılmadığım ders olduğu için rahat rahat ayakkabılarımı çıkartıp oturmuştum. Zil çaldığında beden öğretmenimiz gelmiş ve topları dağıtmıştı. Normalde benim için okul zamanları her zaman yalnız geçerdi. Evet, bir arkadaş grubum vardı ama... En son onlarla 10 yaşımda fazlasıyla yakın olmuştum. 10 yaşımda kendi kendime daha rahat olduğunu hissetmeye başladım ve küçük diyaloglar dışında kimseyle konuşmamaya başladım.
Herkes bana Ay'ın öptüğü kız derdi... Herkesten kastım... Herkes işte. Bu olay bir haber muhabirinin bana böyle hitap etmesiyle başladı. Sonra herkes böyle söylemeye başlamıştı.
Ay'ın öptüğü kız... Saçlarım bir kömür kadar siyah, tenim bir ay kadar beyazdı. Gözlerim, anneminkiler kadar olmasa da, gökyüzü kadar maviydi. Yüzümde olan hafif minik çiller kimsenin gözüne batmıyordu.
Annesi ölmüş bir kızım ben... Ne kardeşlerim kadar cesur, ne de babam kadar otorite sahibiyim... Ben Ay'ın öptüğü kızım... Ben sadece Aynaz'ım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN ÖPTÜĞÜ KIZ (3. Nesil)
Teen FictionHAYALİM İÇİN HER ŞEY SERİSİNİN 3. KİTABIDIR!! ---- "Hiç gerçek bir prenses gördün mü?'' ''Evet." + Annesi ölmüş bir kızım ben... Ne kardeşlerim kadar cesur, ne de babam kadar otorite sahibiyim... Ben Ay'ın öptüğü kızım... Ben sadece Aynaz'ım... #hay...