Melis Hanımın arkasından ben de odaya girdim. Melis Hanım biraz ilerleyip durdu.
"Oğlum, biz uzaktayken sana göz kulak olacak arkadaş geldi. Hadi dön bir bak." Melis Hanım yumuşak bir şekilde konuşup önümden çekildi. Geniş pencerenin önünde oturan adamı o zaman gördüm. Arkası dönük olduğu için sadece geniş omuzları, siyah saçları ve kar beyazı ensesini görebiliyordum. Hakkında ilk düşündüğüm onun özenerek yarattığı oldu.
"Cem, oğlum Deniz. Deniz, o da Cem." Melis Hanım tekerlekli sandalyeyi çevirerek konuştu. Buz mavisi gözler boş bir şekilde gözlerimle kesiştiğinde irkildim. Siyah gür kaşları, pürüzsüz ve beyaz cildi, hafif kemerli ince burnu ve ince nar kırmızısı dudaklarıyla bir kez daha özenerek yaratılğını kanıtlıyordu. İri ama çelimsiz bir bedeni vardı. Gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım.
"Merhaba." kocaman gülümsemeye çalışarak konuştum. Cevap vermedi ama gözlerini hemen açmak yerine biraz daha uzun süre kapalı tuttu. Selamımı gözleriyle kabul etmişti sanırım. Kaçamak bir şekilde Melis Hanıma baktım. Melis Hanım heyecanlı bir şekilde oğlunu izliyordu. Sonra oğlunun kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Yanağını öpüp onu tekrardan pencereye çevirdi ve yanıma geldi. Odanın çıkışına yöneldiğinde bakışlarımı Deniz'den alamasam da kendimi toparlayıp Melis Hanımın peşine takıldım.
Salona geldik. Melis Hanım geniş koltuğa oturduğunda ben de diğer geniş koltuğa oturdum. Bir hizmetli geldi ve isteklerimizi alıp gitti. Çaylarımız gelince bir süre sessizce çaylarımızı içtik.
"Cem, Deniz bizim biricik oğlumuz. Küçükken geçirdiğimiz bir trafik kazasından sonra travmaya bağlı bir şekilde hareket etmeyi ve konuşmayı bıraktı. Birçok doktor ile görüştük ama hiçbiri kesin bir çözümü bulamadı. Hepsi sadece Deniz'in kendi istediği için konuşmadığını ve hareket etmediğini söyledi." Melis Hanım kısaca duraksayıp sessizce iç çekti.
"Anneni tanırım. Uzun süre bizim evimizde çalıştı. Deniz ile en çok annen ilgilenirdi. Onunla bir süreliğine gelip Deniz'e bakması için görüştüm. Annen kendisinin gelemeyeceğini ama oğlunu göndereceğini söyledi. Senin küçüklüğünü bilirim, Cem. Çok tatlı ve sıcak kanlı bir çocuktun. Deniz de severdi seni. Sana güveniyorum. Lütfen, sadece biz geri dönene kadar Deniz ile ilgilen." Melis Hanım yumuşak bir şekilde konuştu. Gözleri buruk bir şekilde bakıyordu. Deniz'i -belki de Bey demeliyim- birilerine emanet etmedeki tereddütü çok belli oluyordu.
"Tabii, Deniz Bey ile ilgilenmek benim için bir onurdur." gülümseyerek konuştuğum da o da güldü.
"Bey demene gerek yok. Yaşlarınız yakın. Deniz yirmi beş yaşında. Sen de bildiğim kadarıyla yirmi üç yaşında olmalısın. Arada çok da bir fark yok." Melis Hanım gülümseyerek elini kaldırıp rastgele sallayarak konuştu. Gülümseyerek kafamı sallayıp onayladım.
"Ah, sana Deniz'in günlük rutinini vereyim." Melis Hanım aklına yeni gelmiş bir ifadeyle ayağa kalkıp hızlıca odadan çıktı. Kısa süre sonra elinde ince bir dosyayla geldi. Dosyayı elime verip kalem eteğini düzelterek yanıma oturdu. Dikkatlice dosyayı açıp ilk sayfasını gösterdi.
"Deniz genelde öğlen bire kadar uyur. Sen tam birde kaldırsan iyi olur. Yavaşça dokunmadan üç kez ismini seslenirsen o uyanır. Dikkat et dokunma. Dokunursan korkuyor." Melis Hanım listedeki ilk uzun maddeyi göstererek açıkladı. Sonra parmağı diğer maddeye geçti.
"Bir buçuğa kadar yüzünü yıkaman ve üstünü değiştirmen gerekiyor. Hareket etmediği için kendisi yapmıyor. Üstünü değiştirirken Raif Bey'den yardım alabilirsin. Deniz, Raif Bey'den rahatsız olmuyor." Melis Hanım ikinci maddeyi de açıkladı. Sonra yüzüme anladığıma emin olmak isteyerek baktı. Gülümseyerek kafamı salladım. Eli üçüncü maddeye geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renascence {BXB}
Teen FictionDeniz geçmiş travmasıyla kendini karanlık bir dünyaya hapsetmişti ve yaşamını bir ölü gibi devam ettiriyordu. Cem ise bu dünyalar güzeli adamı yeniden canlandıracaktı. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ "Renascence" İngilizce'de "Yeniden Doğuş, Canl...