Uyandığımda kollarımın arası ve önüm boş olunca korkuyla ayağa kalktım. Deniz koltuğunda otururken burnundan sert bir nefes vererek bana baktı. Rahatlamış bir nefes vererek yanına gittim. Önüne çöküp gözlerine baktım. Ellerini yanaklarıma koyup hafifçe okşadı. Gözümü yavaşça kapatıp kafamı eline yasladım. Sonra ellerini yorabileceğimi düşünüp kafamı kaldırdım. Ellerini tutup kafamı çevirerek avuç içlerine öpücük kondurdum. Kaşları aşağı doğru bükülürken kafasını yana eğerek baktı. Gülerek sağ avucuna tekrar öpücük kondurdum. Kıkırdamaya benzer küçük bir ses çıkardı ama hemen dudaklarını sıkarak kendini durdurdu. Kaşlarını çatarak kafasını çevirdi. Gıdık almıştı. Gülerek avucuna hızlı hızlı öpücükler kondurdum. Dudakları büzüldü ve gülmemek kendini büyük bir çabayla tuttu. İnatçılığı karşısında pes etmedim, hatta daha da şevkle avucuna hızlı öpücükler kondurmaya devam ettim.
Bir süre daha devam ettiğimde en sonunda kendini tutamayarak güldü. Sessizce kıkırdayarak elini çekmeye çalıştı. Kocaman gülümseyerek elini serbest bıraktım. Avucunu yüzüme kapatıp ona bakmamı engelledi ama yüzümü kapatmadan önce yüzündeki gülümsemeyi görmüştüm bile. Sessizce gülerek yüzümdeki elinin avucuna hızlı birkaç öpücük kondurdum. Kıkırdama sesine eşlik eder bir şekilde diğer eliyle kafama hafifçe vurdu. Yüzümü kapatan elini çevirip sadece gözlerime kapattı. Kocaman gülümseyerek beklemeye başladım. Gülmesi durup da kendini rahat hissettiğinde gözlerimi açacaktı nasıl olsa. Ben bir kez de olsun gülüşünü görmüştüm, o bana yeterdi.
En sonunda gözlerimi açtığında dudakları gülümsemesini bastırmak için sıkı sıkıya kapalıydı ama gözlerinin içi gülüyordu. Gözlerindeki gülüşü benden saklayamazdı. Sessizce yüzüne ve az önceki gülüşünün yüzündeki izlerine baktım. Kaşlarının üstünde ve dudaklarının yanında yeni belirmeye başlamış hafif kırışıklıklar çıkmıştı. Elim benden izinsiz bir şekilde yukarı kalktı ve başparmağım ile Deniz'in dudağının kenarındaki silik kırışıklığa dokunup hafifçe okşadı. Deniz hafifçe iç çekerek dudaklarını sıkmayı bıraktı ve gözlerini kapattı. Ne yaptığımı fark edip elimi hızlıca çektim. Deniz kapanmış gözlerini açarak bana baktı. Şok olmuş halime burnundan sert bir nefes vererek güldü.
Kapı tıklanınca kaçışımı bulup ayağa kalktım. Üst pijamamı çekiştirip kapıya gittim. Kapıyı açıp baktığımda Ahmet Bey duruyordu. İçeri girmek için hareket edince bir anlığına önünde durarak engel olup Deniz'e baktım. Kafasını eğip gelenin babası olduğunu görünce gözlerini kapatarak onayladı. Gülümseyerek hafifçe çekilip yol verdim. Ahmet Bey boyu yüzünden biraz alttan bana dikkatle baktı. Gülümseyerek karşılık verdim. Bana bakmayı kesip gülümseyerek Deniz'e döndü. Deniz'in yanına ilerlerken bana bakıp sandalyeyi işaret etti. Derin bir nefes alarak sandalyeyi aldım ve Deniz'in yanına koydum. Ahmet Bey kibar bir şekilde gülümseyip sandalyeyi Deniz'e çevirerek oturdu. Deniz göz ucuyla hareketlerimizi takip etmişti. Ahmet Bey Deniz'e dönmüş olsa da Deniz ona dönmemişti. Tam aksine Ahmet Bey odaya girerken biraz daha pencereye doğru dönmüştü. Az önceki mutluluk ve huzurun esamesi okunmuyordu yüzünde. Sanırım babasının, onun izniyle ailesiyle paylaştığım konuyu konuşmaya geldiğini anlamıştı.
"Deniz, oğlum." Ahmet Bey yüzündeki sıcak gülümsemeyle yavaşça konuştu. Deniz göz ucuyla ona bakıp seslenmesine cevap verdi. Ahmet Bey çekingen bir şekilde elini uzattı. Deniz'in öylece ona baktığını görünce izin verdiğini düşünüp Deniz'in elini tuttu. Deniz soğuk bir şekilde babasının yumuşak hareketlerine baktı. Babasının onu ürkütmemeye çalıştığını anlamıştı. Ailesi Deniz'i duygusal olarak çok kırılgan sansalar da o kadar kırılgan değildi. En azından kendi ailesine kırılacak kadar değildi. O adam ise bir istisnaydı.
"Cem bize senin artık hareket etmeye karar verdiğini söyledi." Ahmet Bey yavaşça konuştu. Hafifçe kaşlarımı çattım. Bu kadar kaba bir şekilde söylememiştim. 'Hareket etmeye karar vermek' biraz onur kırıcı bir tabirdi, hatta birazdan da fazlaydı. Sanki Deniz'in keyfinden kendini bu hareketsizliğe mahkum ettiğini söylüyordu. Deniz sadece içindeki yükle mücadele ederken hareket edemeyecek kadar yoruluyordu.
Deniz de ona dönüp kızdığını belli eder bir şekilde kaşlarını hafifçe çattı. Ahmet Bey yanlış bir şey söylediğini anlayıp dudaklarını sıktı.
"Yanlış bir şey söylediysem özür dilerim, oğlum. Sadece nasıl diyeceğimi bilemedim. " Ahmet Bey hızlıca toparladı. Deniz kaşlarını gevşeterek önüne döndü. Ahmet Bey yumuşak hareketlerle Deniz'in elini okşamaya devam ederken sözlerini de toparlamaya çalıştı.
"Öncelikle artık kendini hareket edebilecek kadar iyi hissetmene çok sevindik annenle ve teşekkür ederiz. Uzun süredir hareket edemediğin için birden hareket ettiğinde zorlanabilirsin, bu nedenle bir doktorun yardımını almanın en iyisi olduğunu düşündük. Senin için bir doktor bulduk. Alanında en iyisi ve annenin de liseden bir arkadaşı. Yani yabancı veya beceriksiz biri değil. Seninle en iyi şekilde ilgilenecek. Bir an önce rahatça hareket edebileceksin." Ahmet Bey bir süre sonra sonunda konuştu. Heyecanlı bir hali vardı. Sanki Deniz'in yerine kendisi hareket edecekmiş gibi bir heyecandı.
Deniz derin bir nefes vererek omuzlarını düşürdü. Kafasını çevirip diğer yanındaki bana baktı. Şimdiden pes etmek istermiş gibi duruyordu. Sıcak bir şekilde gülümseyerek kafamı iki yana salladım. Bezgin bir şekilde çocuksu bir inatla kafasını yana eğdi. Kıkırdayarak kafamı tekrar salladım. Pes etmiş bir şekilde derin bir nefes alarak babasına döndü. Ahmet Bey ilgiyle izliyordu onu. Deniz'in bu kadar ifade göstermesi veya biraz bile olsun kafasını hareket ettirmesi annesi ve babası için yabancı şeylerdi. Şu birkaç günde anlamıştım. Deniz onların yanına gittiğimizde mimiklerini çok az kullanıyordu ve sadece bazen birlikte yürüyorduk, bunlar dışında pek hareket edemiyordu. Genellikle dik durmak ve beynindeki düşüncelerle savaşmak ile meşgul oluyordu. Ailesinin yanında aklını meşgul eden düşünceler çoğalıyordu, anlayabiliyordum.
Deniz gözlerini kapatarak onay verdi babasına. Ahmet Bey heyecanla kocaman gülümsedi.
"Teşekkürler oğlum. Ne zaman görüşmek istersin doktorla? Sen ne zaman dersen o zaman gideriz." Ahmet Bey heyecanla konuştu. Deniz kafasını çevirip bana baktı. Gözleriyle solunu işaret etti. Kafamı salladım.
"Yarın olurmuş." dönüp Ahmet Bey ile aralarında tercüman oldum. Deniz burnundan sert bir nefes vererek güldü. Ahmet Bey heyecanla kafasını salladı.
"Gidip annene de haber vereyim." hızlıca konuşup ayağa kalktı. Deniz'in alnından saçlarını çekip alnına öpücük kondurdu. Sonra hızlıca gitti. Deniz'in dudağının kenarı kıvrılmıştı. Gülümseyerek Ahmet Bey'in kalktığı yere geçip oturdum. Deniz bana baktı. Gözleri parlıyordu. Burnundan sert bir nefes vererek kafasını ağır ağır iki yana salladı. Sessizce güldüm. Elinin tersiyle hafifçe bacağıma vurdu. Elini yakalayıp avucuna gıdıklayacak birkaç öpücük kondurup güldüm. Deniz kenarları kıvrılmış dudaklarını gülmemek için sıkarak bana baktı. Gülerek tekrar avucuna öpücükler kondurdum. Hafif bir kıkırdama sesi çıkararak kafasını çevirdi. Gülerek biraz daha öpücükler kondurdum. Yüzünü görmediğimi düşünerek biraz daha güldü. Kıvrılan dudakları ve kıkırtı halinde çıkan sesi o kadar güzeldi ki uğruna bir çağı bitirip başka bir çağ başlatabilirdim.
***
Hoob, bomba gibi bir yerde bırakıyorum. Bakalım, ne anlarsanız artık buradan.
Biraz geçiş bölümü oldu bu. Sonraki bölümde de doktorun yanına gideriz artık.
Dilek ve şikayet bölümü.☞
Seviyorum sizi sağlıcakla kalın ❤️❤️
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renascence {BXB}
Teen FictionDeniz geçmiş travmasıyla kendini karanlık bir dünyaya hapsetmişti ve yaşamını bir ölü gibi devam ettiriyordu. Cem ise bu dünyalar güzeli adamı yeniden canlandıracaktı. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ "Renascence" İngilizce'de "Yeniden Doğuş, Canl...