Her vazgeçişimizde biraz daha kaybederiz yaşamımızın bir parçasını. Öldürürüz ruhumuzun bir köşesini. Bu yüzden zordur vazgeçmek. Eğer elindeki her şeyden vazgeçtiysen, ruhu çoktan ölmüş, acı çeken bir bedensindir sadece.
__________Minhyuk kollarında ağlayarak uyuyakalan ablasını saçlarını okşadı tekrar. İç geçirdi. Ablasına üzülüyordu. Kendini yalnız bırakıyordu. Çünkü onları korumaya çalışıyordu. Birilerini korumak için hep kendisini kalkan yapardı. Küçüklüğünden beri onu ne zaman görse yaralı olurdu. Bazen yüzü, bazen elleri... Bazen sarıldığında hissederdi bedenine sarılı sargı bezlerini. Doktor olmak istemesi bundandı. Bedeni hep yaralı olan ablasını iyileştirmek istiyordu. Hatta ruhunu da... Küçükken her zorbalığa mahruz kaldığında ablası sarardı yaralarını. Bazen kocaman sarılır saçlarını öper, bazen renkli renkli yara bantlarıyla kanayan yerlerini örterdi. O da aynısını ablası için yapmak istedi hep. Tıpkı bu geceki gibi.
Min Ah yerinde kıpırdandı. Göz kapakları birbirine yapışmıştı. Ne zaman ağlayarak uyusa sabah gözlerini zor açardı. Mırıldanarak gözlerini ovuşturdu. Minhyuk ablasının başına dikilip kıkırdayarak dürttü onu.
"Nuna? Kalk hadi, sabah oldu. Kahvaltı da hazır."
Min Ah mızırdanarak diğer tarafa döndü. Minhyuk tekrar kıkırdarken ablasının üstündeki yorganı çekti. Sinsice sırıtarak ablasını gıdıklamaya başladı. Min Ah yerinden sıçrayıp kahkaha attı.
"Ya ahahahaha! Yapmasana!"
Yatakta tepinip kendini zar zor kurtardı ve odadan dışarı attı. Hala kıkırdamaya devam ederken banyoya girdi. 6 aylık yoğun çalışmanın karşılığında bütün ekibe ve kendisine bir haftalık izin vermişti. Bugünü, en azından sabahını, kardeşi ve babasıyla geçirebilirdi. Elini yüzünü yıkayıp Minhyuk'un odasına girdi tekrar. Minhyuk yatağını toplayıp üzerine ablası için birkaç parça bırakmıştı. Min Ah yatağın üstündeki kocaman duran sweatshirte baktı. Bu çocuk ne zaman bu kadar büyümüştü? Sweatshirtü ve Minhyuk'un lisedeyken giydiği, şimdi ise ablası için bir kenarda tuttuğu eşofmanı giydi. Aşağıya indiğinde lokanta henüz açılmamıştı. Geç olan saate rağmen kapalı olan kepenklere baktı Min Ah. Arkasından duyduğu tok ses onu cevapladı.
"Sen rahatsız olma diye öğleden sonra açacağım."
Min Ah arkasındaki tezgahın başındaki yakışıklı adama baktı. Hafifçe gülümserken tezgahın arkasına ilerledi. Minhyuk çoktan oturmuştu. Kang Si Wan arkasından geldiği genç kadının ince omzuna elini koydu.
"Büyüdükçe daha çok yemeye başladı. Artık doyuramıyorum ben bu çocuğu." dedi çok dertli bir şekilde. Minhyuk ağzı dolu bir şekilde karşısındaki ikiliye baktı. Min Ah kahkaha atarak onun bu haline iç geçirdi.
"Yavaş ye boğulacaksın." dedi çektiği sandalyeye oturarak.
"Geç kaldım." dedi Minhyuk kıtlıktan çıkmış gibi ağzına bir şeyler teperken.
"Ben yetiştiririm seni, yavaş ye." dedi Min Ah otoriter sesiyle. Minhyuk lokmasını yutmaya çalışırken dolu ağzıyla teşekkür etti. Ve biraz yavaşladı.
Minhyuk'un neşeli sesi ve babasının ona laf sokuşlarıyla geçmişti kahvaltıları. Min Ah, araya kaç gün girerse girsin buraya ait olduğu hissini her geri döndüğünde hissederdi. Minhyuk meyve suyunun dibini tepesine dikerken ayaklandı.
"Beş dakikaya geliyorum."
Koşar adım yukarı çıktı. Min Ah da saatini kontrol ederek kalktı.
"Kahvaltı için teşekkürler."
Kang Si Wan kızının annesinden aldığı gözlerine ışıltıyla baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ KURT
FanfictionHayatını gizli saklı, bir maskenin ardında yaşıyordu genç kadın. Hayatını birilerinden saklanarak, onlardan daha güçlü olmak için ailesini karanlık köşelerde seyrederek geçirmişti. Sabırla o gücü ezeceği günü bekliyordu. Hayat ki, onu bu süreçte def...