Bölüm 13

5 1 0
                                    

Artık neredeyse gelmiştik. Saat çok yaklaştığımızı belli eden sinyaller veriyordu. Bir iki sokak daha ilerledikten sonra çıkmaz sokak da bitmişti yol.

Sota arabayı bulduğu ilk boşluğa park etmişti. Hepimiz araçtan yavaşça kapılarımızı açarak inmiştik. Elimizden geldiğince sessiz hareket ediyorduk. Saat öğleni biraz geçmişti güneş tam tepemizdeydi.

Sota ve ben saatimizden yön bulmaya çalışıyorduk. İkimizin saati kardeş gibiydi aynı şeyleri söylüyor farklı özelliklere sahiptiler.

Saatler bize kapalı bir binanın garajını gösteriyordu. İçeri nasıl gireceğimizi düşünmeden binanın kapısına yönelmiştik. Önce etrafında ufak bir keşif yapmıştık. Kasaba terk edilmiş gibiydi. En ufak bir ses yoktu. Fırtına öncesi sessizliği anımsatıyordu. 

Sota binaya girmek için bir yol bulmuştu incecik dar bir yol. Yolun sonunda yarı açık bir kapı vardı. Hepimiz tamam diyerek kapıya gittik ve içeri girdik. Sandığımızdan daha kolay olmuştu içeri girmek. Kasaba gibi binanın içinde de ses yoktu. Ara ara damlayan suların sesi geliyordu.

Alt kata inen merdiveni görünce merdivene yöneldik. Saat artık bize yol tarifi yapmıyordu.

Alt kata indiğimizde acı çeken bir inilti duymuştum ama benden başkası duymamıştı. Yanımdaki arkadaşlarıma sorduğumda, kimse duymadığını emin olup olmadığımı sordu ama ben sürekli duyuyordum.. Sota en sonunda saati duyduğum zamanki gibi olduğu söyledi. Sese yönelmemi yolu tarif etmemi söyledi. Dediğini yaptım ben önde arkadaşlarım peşimde yolda ilerledik ve en sonunda duyduğum sesin sahibiyle karşı karşıya geldik.

Sandalyeye oturmuş elleri ayakları bağlı bizim yaşlarımızda karşımızda bir genç duruyordu. Sota hemen yanına koşarak ellerini çözmeye çalışmıştı ama elleri zincirliydi. Kafasındaki çuvalı hemen çıkardı.

Gencin kaşlarının yanından akan kanlar kurumuştu. Yüzü kanlar olmasa bir mankenin yüzü gibi güzeldi. Beyaz bir teni altın parıltısı saçları, sarı oldukça uzun kirpikleri, sandalye ye zor sığmış uzun vücudu. Bir lütuf gibiydi. Kaçırılmak da haksız sayılmayacak kadar yakışıklıydı.

Konuşacak hali yoktu ama Sota sürekli

-Beni duyuyor musun? İyi misin ? Seni kaçıranları tanıyor musun? gibi sorular soruyordu.

Tek bir ses yoktu sadece inilti vardı.

Zincirleri açmak için her yolu denemiştik ama başaramamıştık. Sandalye de zincirler zemine bağlanmıştı hareket ettirmek imkansızdı. Gençten kelime duymak da bir o kadar imkansızlaşıyordu.

Bir müddet sonra üst kattan ayak sesleri geldi. Sota ve ben hemen sesleri duymuştuk. Diğerlerini uyararak hemen bir köşeye saklandık.

Yoshi ve ben bir köşede Hana ve Sota bir köşedeydi.

Yaklaşan kişilerin bize benzin istasyonunda saldıran kişiler olduğunu fark ettik. İyice bir korku salmıştı vücudumu.

Yoshi benim halimi anlamış olacaktı ki yavaşça elimi tuttu ona kafamı kaldırıp baktığımda yanındayım dercesine bana gülümsedi. İçimdeki korku biraz hafiflemişti. Hatta karnımda sanki kelebekler beliriyordu. Yoshi' yle çok samimiydik ama hiç bu kadar yakın olmamıştık.

Gelen kişiler sandalyedeki gencin başında dikildiler. 

Hala uyuyor numarası yapıyor dedi iri yarı olan.

Diğeri de bırak yapsın burada herkes güvende dedi.

Yoshi ve ben birbirimize bakarak ne demek istediklerini anlamaya çalışmıştık ama bir anlam çıkaramamıştık. Aynı şeyi Sota ve Hana' dan da görmüştük.  Kimse  ne demek istediklerini anlamamıştı. Hana 'nın birden hareket etmesi ayağının yanındaki boya tenekesini düşürmesine sebep oldu ve o anda olanlar oldu.

İki iri yarı adam buradalar diyerek Hana ve Sota 'nın olduğu yöne koştu. Yoshi ve ben de hemen kendimizi toparlayıp dövüşmeye hazırdık. Ama Sota' nın bizi beklemeye niyeti yoktu çoktan dövüşleri başlamıştı. Hana bilekliğinden yardım alarak bu sefer tepkisiz kalmamıştı. Sota gibi o da dövüşüyordu. Ellerinde kılıç, ok, kalkan... Sürekli düşündükleri neyse o oluyordu. Havaya uçuşlar yer de kaybolmalar takip edemiyordum ne yaptıklarını.

Yoshi sandalyedeki gencin yanında genci koruma halindeydi. Genç ilk defa başını kaldırmış Sota ve Hana 'ya bakıyordu.

Gencin gözleri o anda tuhafıma gitmişti. Göz rengi kırmızı mıydı yoksa ben mi hayal görüyordum.

Hana 'nın çığlıkları gözlerimi gençten almama sebep oldu. İki iri yarı genç yerde hareketsizce yatıyordu. Hana 'nın karnında geçmiş bir kılıç vardı. Bu görüntü karşısında Sota şok olmuştu.

Ne olduğuna anlam veremiyordum. Sota Hana 'yı dizine yatırmış iyileşeceksin diye teselli etmeye çalışıyordu. Gözlerinden yaşlar süzüldükçe süzülüyordu.

-Ölme ne olur ölme...

Ben hemen Sota'nın yanına koşmaya niyet etmiştim ama o sıradan Yoshi' den de bir inilti gelmişti. 

İsmimi bir inilti halinde Yoshi' den duymuştum.

- Ameya...

Yoshi' ye baktığımda Hana gibi o da kılıçla yaralanmıştı. Ne olurdu. Nasıl oluyordu anlam veremiyordum.

O sırada elleri zincirle bağlı genç sandalyesinden yavaşça ayağa kalktı. Yoshi' ye bakarak

- Yazık dedi. Yüzünü buruşturarak.

Bana ve Sota ' ya bakarak sadece ikinize ihtiyacım var dedi.

Sota ağlamaktan bitap düşmüş halde Hana ve Yoshi' ye baktı. 

-Neden yaptın? dedi. Hıçkırarak. Gözünden iki damla yaş düştü.

Onlar fazlalık dedi genç.

Oyuna mı gelmiştik hiç bir şey anlayamıyordum. Sanki dilim tutulmuş lal olmuştum.

Yoshi' nin yanına koşup Yoshi 'yi  Hana gibi dizime yatırmıştım. 

Genç;

- Arkadaşlarınızın son dakikalarını iyi değerlendirin dedi. 

Yoshi bana bakarak

-Anlattığın hikayedeki veteriner benim dedi. Elimi sıkıca tutup ;

- Ben söyleyebildim dedi. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Gözlerimden şelale gibi göz yaşı dökülüyordu. Sadece bende diyebildim. O ana kadar ondan hoşlandığımı fark etmemiştim.  

Yüzündeki tebessümle kollarımda hareketsiz kaldı.

Gencin ayak sesleri duyuluyordu. Yanımıza geldiğinde sanırım artık vedalaştınız dedi. 

Sota kimsin sen diye haykırdı.

Genç alaycı bir sırıtışla Miya Hina dedi.



GELECEĞİN KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin