12

1.2K 107 59
                                    

{Adımlarımız uyuşmasa da
seninle beraber yürümek istiyorum}

Umutlarımın yavaş yavaş tükendiğine şahit olmak bana adanmış bir lütuf gibiydi. Çırpınışlarımın kimseye faydası olmadığını anlamak hiç bu kadar acı verici olmamıştı. Ben kalbimde ki yaranın varlığı ile yaşamaya çalışan bir kızdım. Bu yaranın kapanması için uğraş veren insanlarla dolu değildi çevrem. Her gün bir damla kin akıtan bu yara ebediyen benimle olacaktı.

Anlayabilirdim bana verilen acıyı, öfkeyi ve yok oluşu. Açmayı bilmeyen çiçeklerimin koparılışını ama ömrünü iyiliğe ve masumluğa adamış bir babanın kızının gözleri önünde yok oluşunu anlayamazdım. Bir oyuncak misali aldığı darbelerin haddi hesabı yoktu. Yorgun bir bedeni çürütmeye kalkmanın nefreti çoktu belkide zira öfkesini kusmak bir insanı ölüme terk etmenin de üstündeydi.

Bir karıncayı bile ezince sızlayan kalbim babamın darbelerini görmüştü bugün ve yıkılmayan duvarlarım sallanmaya başlamıştı. Vücuduna yerleştirilmiş morluklar ve yaralar derin değildi. Bunu yapan kişi sanki ölmesini değil de acı çekmesini istiyor gibiydi çünkü bu, koluna jilet atmak isteyen birinin meyve bıçağı ile çizik atmaya çalışması gibiydi. Görünüşte tatmin etmeyen çizikler onun ruhunu en derinden yakıyordu.

Kalbimi parçalayan bugünün ardından kaç defa odanın içinde turladığımı sayamamıştım bile. Babam iyiydi ve yaraları küçük bir bez parçasıyla örtülüp taburcu edilmişti. Ama ben neden hala tedirgindim onu bilmiyordum. Rahatlamam ve telefonun diğer ucunda olan Taehyung'a cevap vermeliydim.

"Baban nasıl?" Hissiz sorusu beynimin içinde tonlarca merminin patlamasını sağlamıştı. Kızının gözyaşları içinde olduğunu görüp ona sarılmayacak kadar acı çeken bir baba nasıl olabilirdi? Aciz, yorgun ve korunmasız bir haldeydi. İçimde ki nefreti dindirmek adına nefesimi tazelemem gerektiğini düşündüm.

"Daha iyi." dedim bir hışımla saçlarımı geriye atarken. İçimde ki dinmek binmeyen nefreti önüme çıkan ilk insana kusacak kabiliyetim vardı. Sesimdeki gerginliği anlamış olacak ki cümlelerini aralıksız kuruyorken şuan düşünme süresi veriyordu bana. "Sevindim." dediğinde sakinleşmem gerektiğini anlayıp yüzüme küçük bir tebessüm ekledim.

Düşüncelerimi değiştirmek istiyordum çünkü değiştirmediğim her an bana daha da eziyet ediyordu. Aklım yönünü kaybetmişçesine Taehyung'a kaydığında ruhumdaki cam kırıklıkların batışını hissetmemeye başladım. O benim için terapi gibiydi, kaçmaya çalıştığım düşüncelerim her defasında onda son buluyordu.

İlk defa telefonda konuşuyorduk ve bunu bilmek beni heyecandan öldürmeye yetiyordu. Kesinlikle telefonda daha erkeksi ve kalın bir sese bürünüyordu. "İstersen" dedi devamını getirmek için hamle yapmadan önce derin bir nefes alırken "Baban iyileşene kadar seni okula ben bırakabilirim." Hayatımda rollerin değişmesine alışık değildim bu yüzden duyduğum teklif afallamama sebep olmuştu.

Bunu o kadar çok istiyordum ki dudaklarımdan olumlu bir cevabın çıkmasını önlemeye çalıştım. Bu halde babamı bırakıp koşarak Taehyung'a gitmek bencillikten başka bir şey değildi. Her ne olursa olsun evde kalmalı ve bir süre babama bakmalıydım. "Çok isterdim ama babamın iyileştiğine kanaat getirene kadar okula gitmeyeceğim."

Hak verdiğini belirten homurdanmalar çıkartıp sessizliğini bana sundu. Yüz yüzeyken bu sessizlik iyi geliyordu. Suskun dudaklarını o konuşana kadar izleyebiliyor ve ezberime kazıyabiliyordum ama telefondayken sadece duvarla göz göze geliyordum. Bundan çokta yakınmıyordum, ben o duvarlara yansıtmaya korktuğum duyguları adamıştım.

Aklıma gelen Jin ve Jisoo ile yataktan ayaklanıp gözlerimi yumdum. Taehyung ile konuşmaya dalmış ve onları babamın yanında unutmuştum. Geçmiş olsun dilemeye gelmişlerdi ve eminim ki babam polislik hayatı boyunca sonsuz kere anlattığı olayları tekrar anlatıp onları bunaltıyordu. Bitmesini istemediğim konuşmanın sonunu belirlemek benim için hüzün dolu bir andı.

Dance Of Eternity | TaennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin