Bölüm 3

1.3K 58 31
                                    

Konuşulanların üzerinden 1 hafta geçmişti.

Bu bir hafta da çok şey olmuştu.

Mesela; Yamaç kahvede İdris ve Paşayı yüzleştirmişti. İdris sonunda öğrenmişti yılanın başının kimin olduğunu.

Kardeşleri Emmi ve Paşa, Beyefendi olarak anılan Baykal Kent tarafından kaldırıldıktan sonra İdris onları kurtarmak için Çukurun adamı ile birlikte harekete geçmişti.

Neticede ne olursa olsun İdris onların burunları bile kanasa her zaman yanı başlarında oluyordu.
Kardeşlik bu demekti.

Emmi ve Paşa kurtarıldıktan sonra Sultan evden kovulmuştu.

Yakında affedilecekti Sultan da, yani Yamaç’ın ön görüsü bu yöndeydi.

Salih’e gelirsek, Paşanın dediğine göre çocuğu annesi öldükten sonra Yetiştirme yurdundan çıkartarak akrabalarının yanına göndermişti. Ondan sonra da haberi olmamıştı.

İdris Salih’i arama işini Yamaç ve Selim’e devretti.

Kendisi bir şey yapamıyordu, çünkü Çukurdan çıkarsa akbabaların saldıracağını çok iyi biliyordu.

Tabi en ufak bir gelişmede hemen yanlarına gideceğini de söylemese herkes biliyordu.

Şimdi ise Yamaç, Selim, Emmi, Paşa ve son olarak İdris ‘Dostlar Kahvesinde' oturuyorlardı.

“Yamaç, Salih’ten bir haber var mı?” İdris sessizliği bozarak tüm dikkatleri üzerine çekti.

“Dün Yetiştirme yurdunun müdürlü ile görüştüm. Arada 30 yıllık bir zaman dilimi olduğundan uzun süreceğini söyledi ama bakalım bekliyoruz işte. Bir şey çıkarsa arayacak"

İdris yavaşça başını salladı ve elindeki tesbihi çevirmeye devam etti. Oğlunu merak ediyordu ve onu bulana kadar da içi rahat etmeyecekti belli ki.

“Selim sen bir şey buldun mu?”

“Soruşturuyorum bir şey çıkar diye ama yok. Çukur tüm İstanbul’a yayıldı. Her yeri karış karış arıyorlar. Bana göre Salih İstanbulda değil ya da ne bileyim ismini falan değiştirmiş ola bilir. Bir haftadır arıyoruz ve hiç bir şey çıkmadığına göre, bence olası.”

Selimin dediği herkesin aklına yattı. Böyle bir şey mümkündü elbette.

“Peki, Kasım?” Yüzünü bu sefer Paşa ve Emmiye çevirdi. Onlar da sıkıntılı ifadeleri ile İdris’e baktılar.

“Öldü, doktor bombanın organlarına zarar verdiğini söyledi. Kurtarılması imkansızmış.”

İdris hepsinin yüzlerine dikkatle baktı ve iç çekerek, elindeki tesbihi çekmeye devam etti.

“Yani kısaca elimizde hiç bir şey yok. Öyle mi?”

Bir haftadır bu çocuğu aramadıkları delik kalmamıştı.

Hiç bir yerde yoktu. Sanki yer yarıldı da içine girdi.

“Acaba nasıl biri?”

Kahvedeki herkes Selim’in sesi ile birlikte gözlerini ona çevirdi.

“Ne? Ne bakıyorsunuz? Hiç mi merak etmiyor musunuz?”

Bu güne kadar sadece nadir zamanlarda görülen bir gülümseme yayıldı İdrisin yüzüne. Selimin sorusuyla garip hava dağılmış gibiydi ve hepsi bundan memnundu. Selimin ardından Yamaç da devam ettirdi bu havayı.

“ Nasıl biri olacak ya? Abilerine benzeyen höt zöt diye biridir kesin.” Diye dalga geçti.

“Lan sen abilerinle nasıl konuşuyorsun öyle!” Selim Yamaçın bacağından tekmeyi geçirdi.

Emmi ve Paşa da onların bu hallerine gülüyordu. Tabi İdris de.

Şakalar, espiriler dönüyordu ama herkes içten bir şekilde Salihi bulmayı ümit ediyordu. Mektupta da dediği gibi, bir oğul kaybettiler, bir oğul kazandılar.

***

Yamaç gelen çağrı ile birlikte ayağa kalkarak kahveden çıktı ve köşeye geçti.

“Efendim Hasan bey?” Hasan, Yetiştirme yurdunun müdürüydü. Yamaç sonunda bir haber gelmesiyle hem heyecanlı, hem de mutluydu ve bu sesinine de yansıyıp titremesine sebep oluyordu.

“ İyi günler Yamaç bey. Biraz zor olsa da dediğiniz bilgilere ulaştım.”

Kalbinin gümbürtüsü kulaklarında kadar ulaştı. Ulan bu kadar heyecanlanacağını düşünmemişti.

Kahvenin camından icerdekilere baktı. Onlar da pür dikkat Yamaçı izliyorlardı. İçlerinin rahatlaması için Yamaç onlara karşı gülümsedi.

“Dinliyorum" Karşı taraftan bir kaç kağıt sesi geldi, ardından da boğaz temizleme sesi.

“Belgelere göre, Salih Helvacı 1990 senesinde Vartoya dedesinin yanına gönderilmiş. Size tam adresi mesaj olarak atarım.”

Yamaç hızla kaşlarını çattı.

Varto mu?

“Tamam teşekkürler Hasan bey. Adresi bekliyorum.”

Yamaç telefonu hızla kapattı ve bir kaç saniye sonra mesaj geldi telefonuna. Mesajı açıp, adresi inceledi. Ardından hızla kahveye girip babasına müjdeli haberi verdi.

“Baba gönderildiği adresi buldum. Varto’ya gönderilmiş.”

“Varto mu?” İdris ve Selim kaşlarını hızla çattı. Çok uzak. Tabiki de bulamazlardı. İdris hızla ayağa kalktı.

“Yamaç, Selim hadi gidelim. Emmi, Paşa siz burada kalın. O Baykal itinin sesi soluğu çıkmıyor, bir haltlar yapacak belli ki.”

“Tamam İdris. Gelişmelerden bizi haberdar edin.”

İdris, Selim ve Yamaç hızla kahveden çıkıp arabayla evlerine gittiler.

Demir kapının önünde nöbet tutan korumalar İdris ve oğullarına selam verip kapıyı açtılar.

İdris hemen içeri geçti ve bir kaç parça kıyafet almak için odasına çıktı.

Selim ve Yamaç da aynı şekilde odalarına çıktı.

Selim, Ayşe’den eşyalarını hazırlanmasını rica ederken, İdris Sultan olmadığı için kendi hazırlamak mecburiyetinde kaldı.

“Noldu Selim? Nereye gidiyorsunuz?”

“Salih’ten haber var. Vartoya gidiyoruz.”

Yamaç ise zaten evli değildi ve her zaman eşyalarını kendi hazırlıyordu. İdris bir kaç parça kıyafet hazırladıkları sonra çantasını da alıp odadan çıktı.

“ Yamaç söyle adamlara büyük arabayı hazırlasınlar.”

“Tamam baba"

Koçovalılar en ufak bir haberde bile hiç düşünmeden hareket ederek Türkiye’nin diğer ucuna giderken hepsinin aklında sadece Salihi bulmak vardı.

<•••>

Bölüm kısa evet, farkındayım. Devam etseydim eğer , çok uzun olurdu. O yüzden burada kestim. Yeni bölümde görüşmek üzere.

Vote ve yorum

Çukur || Umut Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin