1.7

547 38 453
                                    

"Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu."
Dostoyevski-İnsancıklar

the butterfly couldn't see its wings.
(kelebek kanatlarını göremedi.)

İnsan vakitsizce, yüreğinden yaralanır;Ah, o acı çok ağır!Tenimde açılan derin yarıklardanYahut dikilmez neşter yarasındanDeğil anne, acım çok daha fazlası!Canımı en çok yakanı da ne biliyor musun?Gerek sokaktdaki divaneGerek kalbimdeki avareBu hü...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsan vakitsizce, yüreğinden yaralanır;
Ah, o acı çok ağır!
Tenimde açılan derin yarıklardan
Yahut dikilmez neşter yarasından
Değil anne, acım çok daha fazlası!
Canımı en çok yakanı da ne biliyor musun?
Gerek sokaktdaki divane
Gerek kalbimdeki avare
Bu hüzne yüz yıl sağır!

Papatyanın yarınını ikinci kere düşünmeden toprağına hasret bırak canını, yayılan ölüm kokusunu şuursuzca çek içine. Yapraklarıyla sahte aşkının oyununu oyna, sonuca varınca yolunmuş çiçeği kirli ayaklar altına layık gör. Dilsiz çığlıklarını kim duyar şimdi sahipsiz çiçeğin? Soluklanırken gördüğü eziyete koca bir insanlık kör.

Henüz ortaokulundayken girdiğim bir derste, öğretmenin fotosentez konusu esnasında ansızın onların köklerinden ayrıldığı zaman koku verdiği bilgisini vermesinden beridir asla unutmazdım zavallı papatyaları. Aklımın bir köşesinde kazınmış, narin çiçekleri her seyredişimde ise kendini hatırlatmayı ihmal etmiyordu. Yüreğime adını işleyen adamsa bana böyle seslenirdi, en sevdiğim çiçeğin adıyla çağlardı namımı. Ne de güzel inandırırdı beni cidden mutlu olabileceğime, mutlu sonsuzlara dokunabileceğime... Ne de güzel inanırdım gözlerindeki beş yaşındaki çocuğun heyecanından kalma parıltılara... 

Elimde olmadan histerik bir gülüş attım annemin yorganının içinde. Gidişinden beridir çocukça bir hissiyatla bozmaya korktuğum yatağı perişan etmiştim neredeyse yarım saatte. Önce kabullenememenin verdiği sinirle çarşafları dağıtmış, yorulana kadar haykırmıştım mobilyaları üzerinde toz biriken odada. Kime güveneceğimi şaşırmıştım, on sekiz yıl boyunca nasıl yalan söylemeye göz yumabilirdi ki bir insan? Üstelik bunu kendi kızına yapmaya nasıl el verebilirdi yüreği? Bu kadar mı kor almıştı kalplerini, bu kadar mı dönmüştü gözleri menfaatleri uğruna? Sebepleri olduğunu söylüyordu kendince, haklı çıkarabilecek miydi kendini gerçekten?

Kanatlarını göremez kelebek... Kelebek derdin bana anne, yalanlarının farkına varıp gerçeklerini göremediğim için mi derdin yoksa? Kanatlar arkasında yaşananları anlayamamamdan dolayı mı seslenirdin bana böyle? Halbuki çok hoşuma giderdi tümcelerin... Demek hepsi asılsızdı, birkaç gülüş uğruna tüm anılarım ölümün ardına feda edildi.

Gitmeden önce mektubunda solacağını hatırlatmıştı gülüşlerimin. Ne kadar tezattı ki söylediği yalanın silik tebessümlerimin silinmemesi için dallandırdığı bir oyun olduğuna inandırmaya çalışmıştı o sararmış kağıtta da. 

O yatağın üzerinde, gözlerim boyası akmaya yüz tutmuş beyaz tavanda gezinirken duyumsadım on sekiz yıl boyunca küçük düşürülmüşlüğü. Sefilliği ağırladım dakikalar boyu, o yakıcı hissin boğazımdan aşağı inebilmesi için yutkundum durdum kurumuş boğazıma inat eder gibi. Bu yanılgı ateşi gitsin istedim sadece, yemin ederim. Yemin ederim, yüreğime yolu düşen gamın, oradaki küçük çocuğu da yakmasından korktuğum kadar hiçbir şeyden korkmadım palavralarla sarılı hayatım boyunca.

tears killed her | vroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin