♍︎XVIII

458 44 8
                                    

●

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Karanlıktan nefret ederdim. Küçüklüğümden beri ışıktan yoksun bir yerde kapalı kalmak en büyük korkularımdan biriydi. Her an birileri o karanlıktan çıkıp bana saldıracak gibi hissederdim. Bunda küçükken ablamdan dinlediğim korku hikayelerinin de büyük yeri vardı. 

Ortamdaki tek ses benim göğsümden yükselen hırıltılı soluklarken şakaklarımdan boşanan soğuk ter damlalarını hissediyordum. Elimle havayı yokladım. Gözlerim bir ışık huzmesi görmek için sonuna kadar aralanmıştı. Kendimi sakin olmak için telkin ettim. Biraz daha beklersem karanlığa alışacaktım ve daha rahat görmeye başlayacaktım. 

Bekledim. 

Az sonra gözlerim biraz daha etrafı seçebilir hale geldiğinde ileriye doğru birkaç adım attım. Tanıdık duvarlar ve köşedeki piyano bana çok uzak görünmemişti. Bu pratik odasıydı. Burada ne işim vardı? 

Sorunun kuyruğu yavaş bir şekilde etrafıma dolanıp sıkıştırmaya başladığında onu gördüm. Hemen karşımda duruyordu: Mark. Üstünde siyah bir pantolon ve ortamın karanlığına tezat düşen beyaz bir gömlek vardı. Gömleğinin ilk birkaç düğmesi açıktı. Teni o aralıktan bir mücevher gibi parlıyordu. Hayır, sanki birileri yıldızları gökten çalıp onun göğsüne saklamıştı. Artık boynuma ağırlık yapan başımı göğsüne yaslamak istedim. Biraz orada dursam dünyadaki tüm sıkıntılardan da uzaklaşabilirmişim gibi. Bana verdiği güven duygusu daha önce tatmadığım bir şeydi. Tadı damağımdan kayıp geçmişti. Bir daha unutulmayacak gibiydi. 

Siyah saçlarının arasına inci taneleri vardı, göz alıyordu. Nereden geldiğini bilmediğim bu ışık kaynağının aslında o olduğunu anlamam aramızdaki mesafeleri kat etmem ile gerçekleşti. Dudaklarında o bilindik gülümsemesi. Teninde göz kırpan minik ben'i. Gözleri. Özellikle de gözleri. Nasıl bu kadar siyah olmasına rağmen aynı zamanda parlak olabilirdi. 

Az önce bedenimi ele geçiren korkunun yerine şimdi yeller esiyordu. Derin bir dinginlik vardı üstümde. Göğsüm kalktı. Koca bir boşluk yayılmıştı içimde ardından tamamen kendi varlığı ile doldurmuştu.

"Mark". dedim adı dudaklarımın arasından bir ihtiyaç gibi döküldüğünde gülümsemesi daha da derinleşti.

"Naya..." diye fısıldadı adımı onda duymaktan hoşlandığım bir tonda. 

"Neden buradayız?" diye sordum merakla. 

Aramızda olan iki adımlık mesafeyi de yok edip bir eli usulca belime sarıldığında bedenlerimiz de bir bütün olmuştu. Ellerim anında omuzlarına tutunmuştu. Avuç içlerimde onun sıcaklığını hissetmek çok ayrı bir histi. 

"Buraya beni sen çağırdın." dedi diğer eli çeneme dokunduğunda yukarı iterek yüzlerimizi eşitledi. Gözlerine bu kadar yakından bakmak bir süredir çevresinde yürümeye çalıştığım o uçurumun kıyısına kadar sürükledi beni. Gözlerinden yayılan sıcak esinti beni etkisi altına almıştı. "Bu sorunun cevabını sen bana verirsin diye düşünmüştüm." 

Things I Say When You SleepHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin