♍︎ XXV

539 34 5
                                    

●

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsanın yüzündeki gülümsemenin sebebi birden farklı olabilirdi. En unutulmaz olanı en unutulmaz insanlarla beraber gelirdi. Mark'ı tanıdığımdan beri kendimi onunla aynı çerçevenin içine sığdırdıkça var olan mutluluk paha biçilemezdi. 

Mark ile terasta birbirimize sıkı sıkıya tutunmuştuk. Kolları bir can simidi gibi etrafıma sarınmış karnımın üstünde birleşmişken sırtım sıcak göğsü ile bir bütün oluşturmuştu. Kulağımda eşsiz bir ezgi gibi çınlayan nefesinin sesi, başım bulabileceğim en huzurlu yere omzuna yaslıydı.

"Üşüdün." dedi süregelen dingin atmosferi sesi ile dağıtarak. "İçeri geçelim." 

Biraz daha böyle kalmak ve aynı gökyüzü altında olmak istesem de dakikalar ilerledikçe içimizde yanan kalp ateşine karşı soğuk da iyice artıyordu. "Kendinin de üşüdüğün söylemiyor da." dedim gülümsememi bozmadan ona döndüğümde kolları benden asla uzaklaşmak istemiyor gibi bu sefer belime sıkı sıkıya tutundu. 

"Unuttun mu ben Kanadalıyım." dedi gülerek. "Kore'nin soğuğu pek bana işlemiyor."  

Yüzümü ekşittim. "Peki öyleyse Kanadalı çocuk. İçeri girelim." 

Kolları üstümden çekildikten kısa süre sonra eli elimi buldu ve birlikte terastan çıktık. "Ne zaman yurda dönmen gerek?" diye sordu onun bir odayı doldurduğu mini evine geri döndüğümüzde. 

"Bilmem." dedim omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Menajer yokluğumu fark edip yurda baskın düzenlemediği sürece bir şey olmaz diye düşünüyorum."

Kaçak göçek görüşmeler, her an tetikte olmak, kalbin bu anda olsa dahi aklının bir köşesinde kol gezip adım izlerini bırakan endişeler... En başından beri birbirimize bu kadar çekiliyorken bir şekilde engel olmaya çalışmamızın sebepleri. Asla beni bırakmayacağını söylemişti, hemen dudakları ile sözlerini mühürlemeden önce. Bunu değiştiremezdik ama bir şekilde kendimize göre uyarlamaya çalışacaktık. 

"O halde," dedi gözleri gözlerimde buluşurken. "bu gece burada kalmaya ne dersin? Söz seni sabah erkenden yurda bırakacağım." Ufak bir umut ile bütünleştirdiği sesi karşısında kararsızlık üstüme çöktü. 

Öncelikle daha önce hiç bir erkekle aynı yerde kalmamıştım ama bu erkeğin sıradan biri olmaması makul bir kabul etme sebebiydi. İkinci olarak da daha önce yurda gitmemezlik yapmamıştım. Eğer ufacık bir hata yaparsak bizim için kötü sonuçlar doğurabilirdi. 

Her şeyden de öte Mark'ı asla kıramayacak olan bir yanım tüm bahanelerin üstüne bir silgi çekmişti bile. Bana böyle bakarsa her şeyi yaptırabilirdi ve sanki bunu biliyormuş gibi kocaman açtığı ışıl ışıl gözleri ile bakıyordu. 

Derin bir nefes aldım. "Yanımda bir şeyler yok." dedim üstümü göstererek. 

Burnundan güler gibi bir nefes verdi. Elleri belimin iki yanını bulduğunda, "Şuna bak," dedi ufak bir çocukla konuşur gibi. Parmakları neredeyse birbirini bulacaktı. Neredeyse. "O kadar zayıfsın ki, dolapta sana olmayacak tek bir kıyafet bile bilmiyorum." 

Things I Say When You SleepHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin