- Ö.H 8 -

1K 72 37
                                    

ARTVİN

Hani bazen bazı anlar vardı. Ölecekmiş gibi hissedip de hayata tutunduğumuz, tutunmak zorunda olduğumuz. Aslında her insanı hayatta kalmaya, yaşadığını hissetmese bile yaşamaya iten şeyler vardı. O şeyler bittiğinde ölümü seçmek zor olmazdı. Hayat bir yandan verirken bir yandan da alırdı. Belki de bana, Selim'e bir bebek verirken bizden Güven'i alacaktı.

Güven Aladağ... Aslında onu yeterince tanımadığımı şimdi fark ediyordum. Babası ona engel olmuştu ve o sevmediği bir mesleği okumak zorunda kalmıştı. En net bildiğim şeyin bu oluşu canımı yakmıştı. Takımını bile net hatırlamıyordum, sahi hangi takımlıydı?

Devran Ağa oğluna güvenmediği için onun şehir dışında okumasına bile izin vermemişti. Tekrardan sınava girmek, kendi istediği bölümü okumak gibi hayalleri vardı. Tüm bunlar yarım mı kalacaktı?

Uçağın inmesine yarım saat kalmıştı. Saatler geçmemek için ant içmiş gibiydi. Korkularını hissediyordum, bende korkuyordum. Şehit olmak güzeldi ama şehit vermek...

Buna hep kendi açımdan bakmıştım. Kendim olurdum, zerre gocunmazdım da ama değer verdiğim bir insanı kaybetmek...

Bir şehit annesi "Şehidin helvası sizin evde kavrulmadığı sürece size hep tatlı gelecek" demişti. Ne kadar doğru bir sözdü. Ne kadar da güzel edebiyatını yapıyordu hiç şehit vermeyenler. 

Ader sessiz sessiz ağlamaya devam ediyordu hala daha. Selim'in eli benim karnımdaydı. Miniğim daha doğmadan babasına güç veriyordu.

Bir ölüm birçok insanı öldürürdü aslında. Hepimiz bir gün ölecektik ancak hiçbirimiz kendimizi Güven'in ölümüne hazırlamamış, bunu düşünmemiştik bile.

Ben bu ihtimali zihnimin içinde bile bir kere düşünmemiştim. Baran, Ömer ve Ader annelerinin ölümüne ne kadar hazırdı? Ne kadar düşünmüşlerdi bunun ihtimalini?

Ölüm aslında hep ensemizdeydi. Zamanı yoktu.
Mekanı yoktu.
Yaşı yoktu.
Tek bir çeşidi yoktu.
Sadece biz hazır değildik.
Sadece biz kendimizi hazırlamıyorduk. Düşünmek ağır geliyordu ancak yaşamak düşünmekten de ağırdı.

İçimdeki o kötü his bir türlü geçmiyordu. Başkalarını iyi hissettirecek cümlelerim yoktu. Ucunda ölüm hissediyordum.

Eren bile o kadar sessizdi ki... Anlamış gibiydi ve sadece bekliyordu.

Bir aile daha ne kadar parçalanırdı? Benim çocuğumun amcasını öğrenme hakkı yok muydu?

Güven'in hayallerini gerçekleştirme hakkı yok muydu? Şimdi bir ölüm bizden hepsini alacaktı.

Bir bela bir aileye daha ne kadar zarar verecekti? Bizden daha neyi alacaktı?

Kim vurmuştu Güven'i? Kendi halinde çarşıda dolaşan biri ne yapmıştı ki size?

Baran'ın omzu kız kardeşi Bejna'nın omzundaydı. Öylece sessizce bekliyordu. Tam şu an evlatlarına o kadar ihtiyacı vardı ki çünkü bunu hissediyordum. Selim doğmamış bebeğimizden güç alıyordu. Bejna Eren'e sığınıyordu. Çocukların varlığı bu kadar büyüktü işte ve biz kimilerinin elinden çocuk olma hakkını bile almıştık. 

Jinda bana da mesaj atmıştı. Elinde olsa gelecekti biliyordum. Ah Baran böyle bir kadını nasıl kaybettin? Şu an içi içini yiyordu o kadar emindim, tanıyordum Jinda'yı.

Keşke tüm bunlar başlamadan engel olabilseydim. Keşke onun ablası, kız kardeşi olsaydım. Keşke annesi, teyzesi, halası, kuzeni olsaydım. Keşke onu o bataktan kurtaracak arkadaşı olsaydım. Olamazdım, olamadım.

ÖĞRETMEN HANIM 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin