Serpilemeyen Tohumlar ''TAN VAKTİ''

18.3K 609 273
                                    

Serpilemeyen Tohumlar'ı satın alarak okumak isterseniz, Flora Kitap veya Trendyol'dan ulaşabilirsiniz.

ARKA KAPAK:

Gökyüzü, saklanmak ve kaybolmak arasında sıkışıp kalmış bedenler için yeryüzüne karanlığı armağan ettiğinde, bir tutku oluştu. Bu armağandan önce güneşin tek ve en can yakan sıcaklığı direnişin ayak bastığı tozlu ve soğuk zeminde duyulmuştu.

Kaçırılan beş çocuk, uyandıklarında kitaplarla dolu bir odada zincirlerle bağlı olduklarını görürler.

Aralarındaki tek bağlantı, anne veya babalarının yazar olması değildi. Ailelerini, intihar ettikleri için kaybettiklerini sanırken onların bir cinayete kurban gittiklerini öğrenirler. Sırlar ve gizemler ile yüzleştikçe kitaplarla dolu olan oda bir tabuta dönüşmeye başlar.

Kırmızı ışıklar, elektrikler, zehirli gazlar, siren sesleri ve yalanlar. Bu, onları kaçıran kişi için bir intikam değildi, bir tutkuydu. Serpilemeyen tohumlar vardı, serpilemeyecek olanlar. Onlar bu beş çocuktu.Güneş Tan, Kaya Karakan, Balamir Karnas, Işıl Uysal, Meriç Kaner. Ve aralarından birisi, ihanet ediyor. İhaneti kim ediyor?

"Birileri, bir yerlerde, bazı hikâyeler okurdu. Ben de o birileri arasında kaybolmuş bir kızdım. Herkesin bir hikâyesi vardı. Yaşadığı, okuduğu hikâyeler. Ve her hikâyede bir kötü mutlaka olurdu. Bizim hikâyemizde de vardı. Diğerlerinden tek farkı, gerçek olması ve o kötünün içimizden biri çıkmasıydı."

Hozier: Take Me To Church

GİRİŞ

Şüpheler, ölümsüzdür.

Gökyüzü, saklanmak ve kaybolmak arasında sıkışıp kalmış bedenler için yeryüzüne karanlığı armağan ettiğinde, bir tutku oluştu. Bu armağandan önce güneşin tek ve en can yakan sıcaklığı direnişin ayak bastığı tozlu ve soğuk zeminde duyulmuştu.

Yağmur damlaları sisli havaya karışarak zaten ıslak olan kaldırımlara düşmeye başladığında ise karanlık sokağa yayılan tiz bir çığlık sesi duyuldu. Bu bir kaostu, kulakların çınladığı ve aslında insanların işitmekte zorlandığı gerçeklerin yarattığı bir kaos. Kimse duymadı, zaten kimse de o gerçeklere ulaşamazdı.

Adam ensesine siper ettiği siyah kabanının yakasını daha da yukarı çekmeden hemen önce, kehribar rengi gözleri bir göktaşı misali parladı. Zihninden geçenleri sadece bir an durdurmak istedi. Fakat bu, başaramayacağını düşündüğü tek şeydi. Yaşanan her şeyin bir rüya olmasını dilerdi ama değildi, tahmin ettiği ve ancak hissettirince tatmin olacağı acıyı biliyordu ve onu tek eliyle ensesinden kavrayarak karşısına almıştı. Bundan sonra olacaklar belliydi, peki ya olacaklardan bir haber olanlar ne haldeydi?

Deri eldivenlerin örttüğü soluk pembe dudaklardan yayılan tiz çığlık, ıssız sokağı mahşer yerine çevirmek için yeteri kadar güçlü değildi. Kolları arasında çırpınan ve almaya çalıştığı derin solukların kesilmesine ramak kalan genç kızın yüzüne düşen gök taneleri yavaşça çıplak boynuna doğru süzülmeye başladı. Buğday sarısı saçları, sağanağa çeviren yağmur yüzünden sırılsıklamdı. Düştüğü dehşet çukuru öyle derindi ki, zihninin ötesine dalan hiçbir düşünce onu bu çukurdan çıkarmaya yetmeyecekti. Genzini yakan o eter kokusu yüzünden algısını tamamen kaybetmeye başlamıştı fakat deri eldivenin keskin kokusu, hatta dokusu bile zihnine keskin bir bıçakla kazınmıştı.

Adam, karanlık zihninin ne kadar ileri gidebileceğinden habersizdi. O planlarını riske atacak ve işini ihtimallere bırakacak en son kişi bile değildi. Sınırları ve tahminleri zorlayacağına ant içerek bu yola çıkmıştı, geri dönüş yoktu. Bunu biliyordu ama göğüs kafesinin tam ortasında anlamsız bir boşluk hissi vardı. Genç kızın aslında gökyüzü mavisi olan ama karanlık yüzünden vanta siyahına çevrilmiş gözlerine baktığı an bu his kendini hatırlattı. Çoğu konuda olasılıklar ve sonuçlara gebe kalan ihtimaller vardı. Peki ya, tırmandığı ve arzuladığı o dağın sonunda ulaşacağı bir son olacak mıydı? Bunu göremiyordu. Göremediği bu sonu, göğüs kafesinde baş gösteren boşluk hissine sebep olarak sıkı bir düğümle bağladı.

Genç kadının gözleri yavaşça kapanmadan hemen önce, kehribar rengi gözlerin gecenin karanlığına sığınan ve aslında karanlığı aydınlatan tek ışık olduğunu gördü. O gözlerde kana susamış bir katil ya da intikam için sislere bulaşarak kanın rengine bürünmüş bir ifade yoktu. O gözlerde alay vardı, o gözlerde acı vardı, o gözlerde... tutku vardı.

Adamın dudakları arasından sıcak bir nefes, genç kadının kapattığı gözleri üzerine döküldü, soğuktan dolayı verdiği nefese karışan duman sisli havayla buluşarak kadının yüzünde kaybolmuştu.

O'nun hedefleri vardı, hedeflerinin sonunda elde edeceği bir kazanç olmasa da kayıplarına karşılık sunacağı o kanlı törenin hazzı şimdiden iliklerine bir misafir olarak yayılmıştı. Yavaşça boynunu sağa doğru eğdiğinde etrafa parçalanarak saçılan kütletme sesiyle rahatladı. Genç kızın gözleri bu hareketten çok önce kapatmıştı fakat bilincinin kapanmasına henüz saniyeler kala kulaklarına bu kütletme sesi, silinmemek üzere kazındı.

O, bir psikopat ya da seri katil değildi. O'nun sadece hedefleri ve hedef tahtaları vardı. Ve atacağı her keskin ok bir tahta parçasına değil, kalplere saplanacaktı.

Kolları arasına yığılan genç kadının yavaşça kapanan gözlerine son kez baktı, yüzüne düşen sokak lambasının ışığı karanlıkla boğulan ruhuna dokunamamıştı. Hiçbir şey hissetmedi. Oysa ki hedefine attığı son ok parçasın da tam kalbe isabet ettirmişti. Planladığı her detay eksiksiz ilerlemişti, bu sebeple bedenine haklı bir gururun yayılacağını sanmıştı. Ama yanıldı. Hiçbir şey hissetmiyordu. Zaferler kazanılırdı ama o yalnızca kaybetmeyi bilirdi. Yanılgılarından ördüğü bir yaşam alanı inşa etti. Fakat öyle zayıf duvarlara sahipti ki, gerçeklerin vuracağı her balyoz darbesi, yalanlarla kuracağı geleceği geçmişten beter edebilirdi.

Bu bir intikam değildi, bu bir tutkuydu.

Bu, yazmayı ölüm ile bırakan her ünlü yazarın tükenen mürekkebine kan bulamış tohumlarıyla ilgiliydi.

Serpilemeyen tohumlar vardı, serpilemeyecek olanlar.

Onlar bu beş çocuktu.

Güneş Tan, Kaya Karakan, Balamir Karnas, Işıl Uysal, Meriç Kaner.

Ve serpilemeyecek olan bu beş çocuğun aralarındaki tek bağ, yazar olan anne veya babaları değildi; öğreneceklerdi.

Adam, genç kızı tek hamlede kucağına aldı ve diğerlerinin yanına gitmek için harekete geçti.

Yağmur dinmedi, daha da şiddetlendi.

Bu, kaçırılan her beş çocuğun çaresizliğinin, yeryüzüne düşen gölgesi gibiydi.

İnstagram: aysuubabaaBölüm sonu beğendiğiniz alıntıları 1000kitap uygulamasında Serpilemeyen Tohumlar'ı seçerek paylaşabilirsiniz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnstagram: aysuubabaa
Bölüm sonu beğendiğiniz alıntıları 1000kitap uygulamasında Serpilemeyen Tohumlar'ı seçerek paylaşabilirsiniz. Beni çok mutlu eder.❤️

Serpilemeyen TohumlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin