⛓
️
Perde kapandı. Artık geride sadece anılar ve acılar kalmalıydı. Fakat öyle olmadı. Çünkü zaman, birçok gizeme gebe kalmıştı.⛓️
Kendimi boydan boya pencerelerle kaplı bir odada gibi hissediyordum. Odanın pencerelerinden birisi, ucunu göremediğim derin bir okyanusa bakıyordu. Ufuk çizgisi, kalbime işlenmiş o derin yara izlerini hatırlatıyordu ve her hatırlayışımda o yakıcı his sarıyordu bedenimi. Sonra o sakin deniz, öfkeyle köpürmeye başladı. Bana uzaktı ama görüyordum, bir tsunami bana doğru yaklaşıyordu. Dev dalgalar, kalbimdeki sızıyı korkuyla harmanlıyor ve çaresizliği bir ip gibi boynuma doluyordu. Kaçacak yerim yoktu. Kaçmaya cesaret edecek her parçam paramparça olmuştu. Camdan bir fanusun içinde ölümü bekliyordum. Sıkışmıştım, sıkılmıştım.
Dev dalgalar yaklaştıkça nefes alışverişlerim hızlandı. Beni az sonra yutacak ve tek zerremi bile ruhuma bırakmayacak o şey, aslında inandığım yalanlardı. Bir parçam hep güvenmenin nasıl bu kadar zor olduğunu sorgulardı. Fakat içten içe bilirdim ki, zor olanı başarmak bir zaferdi. Sonunda kaybetsen bile başarmış olurdun. Ben kaybetmiştim. Bir kez değil, bin kez ölmüş, milyon kez aynı mezara gömülmüştüm. Toprağımın üzerinde gezen yılan, yalanlarla örülmüş derisinden kurtulmuş ve gerçeklik ile sarılmıştı.
Benim hikayemde, bir değil birden fazla yılan vardı fakat asıl gerçeği görmem için bin kez ölmem, milyon kez aynı mezara gömülmem gerekiyormuş. Bunu anladığımda, tüm ruhum çekildi ve bedenimi terk etmek için kilitli olduğu zindanın kapısını zorladı. Eğer buna izin verirsem, tamamen hissiz ve kaybolmuş olacaktım. İlmek ilmek yalanlarla örülmüş o kanlı hançeri kalbimden çıkardım ve gözlerimi bürüyen o korkunç gerçeklerle Işıl'ın gözlerine baktım. Az önce Kanray'ın ona ihanet ettiğini söyleyen ve ağlayan kız, annesinin katiline sevgilim demişti.
Kalbimdeki ateş mideme ulaşmış ve kavruluyor gibi yanmaya başlamıştı. Öfkem öyle fazlaydı ki, Balamir'den tiksiniyor, Işıl'ı öldürmek istiyordum. Bizi kaçıran adama bile bu denli öfke duymadığımı fark ettim. Çünkü onun safı belliydi fakat Balamir ve Işıl, hayatım boyunca unutamayacağım bir ihaneti bize armağan etmişti.
Adının Kanray olduğunu öğrendiğim psikopat, Işıl'ın yüzüne kısa bir süre baktı. Ardından atkıyı çıkarmaktan vazgeçmiş olacak ki, elini indirdi ve bize doğru yürümeye başladı.
Donup kalan bedenim, bir katilin bana doğru yaklaşmasına bile tepki vermedi. Tüm kıyamet içimdeydi, tüm yıkıntı gözlerime sinmişti. Ama bedenim tepki veremiyordu. Yaşadığım şok, tarif edilemez duyguların bedenime vurduğu prangalar gibiydi. Kanray tam karşımda durdu. Kehribar rengi gözlerindeki ifade, bir zafere ulaşmanın zevkinden çok, istediği birine kavuşmanın keyfi gibiydi.
Kırmızı ışığın altında parlayan hareleri bir süre gözlerimde oyalandı. Hiçbir tepki vermedi. Hiçbir tepki vermedim. Asırlar gibi geçen zamanın ardından başını yavaşça yana doğru eğdi. Boynundan çıkan kütletme sesi, sessizliğe hızla sarıldı. Gözlerimi kapatıp açtığım o salisede, zihnimde beliren tek görüntü Kaya'nın bu odada boynunu kütlettiği andı. Kaşlarım çatılırken Kanray bakışlarını benden çekti ve Balamir'e çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serpilemeyen Tohumlar
Bí ẩn / Giật gân*Serpilemeyen Tohumlar "Tan Vakti" kitap oldu!* ⛓️ Gökyüzü, saklanmak ve kaybolmak arasında sıkışıp kalmış bedenler için yeryüzüne karanlığı armağan ettiğinde, bir tutku oluştu. Bu armağandan önce güneşin tek ve en can yakan sıcaklığı direnişin ayak...