2. Bölüm

194 15 1
                                    

(Kyungsoo)

Derin derin nefes aldım. Ciğerlerim gittikçe küçülüyor, nefes almak her an biraz daha zorlaşıyordu. Adını bile bilmediğim sokaktaki bu lanet binadan uzaklaşmalıydım.

Bacaklarım öyle titriyordu ki, koşarken sürekli tökezliyordum. Merdivenleri ikişer ikişer atlarken düşmediğim için Tanrı'ya şükrediyordum.

Göğsümdeki ağrı aldığım nefesi daha da azaltıyordu sanki. Oksijen alacak hiç yerim kalmamış gibiydi. Aldığım her nefes bir öncekine göre daha küçük, daha azdı.

Koşarken arkama baktım. Ayak sesleri duyuyordum. Fakat hava o kadar karanlıktı ki, biri geliyorsa bile bana ne kadar yakın olduğunu görmem mümkün değildi.

Durmadan var gücümle koşuyordum. Sonra aniden ayağım bir şeye takıldı ve yere düştüm. Çocuklarımdan beri reflekslerim rezalet durumdaydı. Bir kez daha ellerimi yere koyamadığım için başımı bir taşa çarpmıştım.

Nefesim tamamen kesilirken, ciğerlerimin un ufak olduğunu hissettim. Gözümün önündeki son şey, yerde süzülen koyu renk sıvıydı. Sokak lambasının altında adeta parlıyordu. O, kan mıydı?

Gözlerimi açtığımda ter içindeydim. Hala nefes alamıyor gibiydim. Üzerimdekini çıkartıp pencereyi açtığım anda abim içeri daldı. Beni görünce gözlerindeki endişe artmıştı. Neler olduğunu eminim ki ben söylemeden anlamıştı.

"Yine mi?"

"Hmhm."

"Biliyorum, bunu istemiyorsun ama artık bir psikoloğa gitmeliyiz Soo."

"İstemiyorum abi, konuşmayalım. Ben iyiyim."

"Sürekli aynı kabusu görüyorsun. Böyle uyanmandan, uyurken bile acı çekmenden bıktım artık. Bu beni incitiyor."

"Üzülme, iyi olacağım."

"En azından bugün benimle okula gel hm?"

"Abi, ben okula kaydoldum ve sonra kaydımı dondurdum. Bunu biliyorsun."

"Evet ve ben o okula gelmeni istiyorum. En azından hava alırsın, ben dersteyken bahçede dolaşırsın, olmaz mı?"

"Bugün iş aramam gerek."

"Çalışmana iznim yok."

"Ailemizden kalan paranın elbet biteceğini biliyorsun."

"Evlerden birini daha satarız. Ayrıca ben çalışıyorum."

"Senin çenenle baş etmek o kadar zor ki."

"Öyleyse üzerine bir şeyler giy ve benimle okula gel."

"Tamam, bugünlük direnmeyeceğim."

"Kahvaltı için ne istersin?"

"Hiçbir şey."

"Aç gidemeyiz."

"Tamam, öyleyse biraz meyve yiyeceğim. Bir elma yeterli."

Onu odadan gönderip hızla giyindim. Okula giderken her zaman olduğu gibi neşeliydi. Çünkü kampüse bile girmeden hayranları onu izlemeye başlamıştı. Bu kadar insanı nasıl kendine çektiği konusundaysa hiçbir fikrim yoktu.

"Abi ben senden ayrı yürüyeceğim."

"Neden?"

"Şu durum beni rahatsız ediyor."

"Peki, canın sıkılırsa yanıma gel, tamam mı?"

"Tamam ama sen de lütfen ben yanına gelmediğim sürece benim yanıma gelme."

"Nedenmiş o?"

"Hayranların tarafından linç edilmek istemiyorum. Ayrıca kardeş olduğumuzu öğrenirlerse beni de taciz ederler."

"Tamam, madem öyle istiyorsun, aralarda sana mesaj atacağım. Lütfen eve dönme hm?"

"Kampüste takılacağım."

"Görüşürüz."

Abim giderken peşinde resmen bir ordu vardı. Aslında bunu gerçekten çaktırmadan yapmaya çalışıyorlardı. Tesadüfen aynı yöne yürüyor gibi davranma konusunda hepsi çok iyiydi. Fakat koca bir kalabalık oldukları için rol konusunda pek de başarılı olamıyorlardı.

"Ah! Tanrım!"

Abimin peşinden gidenleri izlerken birine çarpmış, elindekileri yere düşürmesine sebep olmuştum. Tablet, telefon ve kitabını yerden alırken bana lanet okuyor olmalıydı.

"İyi misin?"

"Evet, sorun yok."

"Emin misin? Onları kontrol et istersen. Eğer çalışmıyorlarsa öderim."

"Merak etme, onlar daima düşer ve daima çalışmaya devam ederler."

Sıcak bir gülümsemeyle elindekilere sarıldığında ben de tebessüm ettim.

"Sen de iyiysen, sorun yok öyleyse."

"Hmhm teşekkürler."

Yanından ayrılırken yüzüme yayılan gülümseme, kısa sürede solmuştu. Yanına gelip ona sıkıca sarılan kız, sevgilisi olduğu mesajını adeta bütün dünyaya yayıyordu. Anlaşılan bizi uzaktan görmüş ve epey kıskanmıştı.

Onlar gülüşürken az ilerideki kafeye girdim. Dev film afişleriyle kaplı duvar öylesine ilgimi çekmişti ki, kahve aldıktan sonra orada kalmaya karar vermiştim.

"Yah! Jongin lütfen amaaa."

"Olmaz Lisa, o saatte dışarı çıkamayız. Bar ortamını çok merak ediyorsan internetten bak."

"Sadece bir bardak içip çıkacağız. Lütfen, lütfen!"

"Senin acilen sevgili bulman gerek. Böylece ben de en yakın arkadaşlık görevimden istifa edebilirim."

İkisinin yakın arkadaş olduğunu öğrendiğimde istemsizce gülümsedim. Neyse ki o benim burada olduğumu bile fark etmemişti. En azından gülümserken yakalanmamış olmaktan mutluydum.

"Sandviçini yemen için sana kayısılı meyve suyu alacağım. Sen dışarıdaki masalara geç hadi."

"Kendine latte almadan gelme. Uykun açılırsa daha az saçmalarsın."

Birbirlerine dil çıkarıp ayrı yönlere yürüdüklerinde gülümsemem büyüdü. Hiçbir zaman bu kadar iyi anlaştığım bir arkadaşım olmamıştı. Hatta bir arkadaşım olup olmadığını bile hatırlamıyordum. Sanırım birileriyle en son ilkokulda iletişim kurmuştum. Bütün dünyam abimden ibaretti.

Kafeden çıkmadan önce sevimli ikiliye son kez baktım. Belki de abimle daha sık okula gelmeliydim. Hatta hiç kaydımı dondurmamalıydım. Belki ben de burada arkadaş edinebilir, insanların içine karışabilirdim. Kim bilir? Belki de çoktan bir arkadaş bulmuşumdur.

MONSTER ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin