"Annem yapmıştı birkaç kez... Ama o da köpüklü yapamazdı." Dediği şeyle birlikte anlık bir pişmanlık yaşamıştım fakat bunu belli etmediğime inanmıştım.
O bir şey demese bile gözlerindeki ışıktan olsa gerek kahvelerin görüntüsünü beğendiği belliydi.
"Gözleriniz parlıyor bakıyorum da Onur Bey?" Alaycı çıkan sesime karşılık saf bir gülüş taşınmıştı.
"İnanmak istemiyorum ama hadi bakalım..." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Onur'un tepkilerine hayret etmekle meşguldüm. "Odun gibisin Onur!" dediğimde kahkahalara boğulmuştu resmen! İlk başta gülmesine kızarken şimdi onun gülüşüne tebessüm etmiştim. Aşk böyle bir şeydi işte... Onun bir gülüşünde bile hayat bulabilirdiniz.
Telefonun kamerasını yüzüme neredeyse yapıştıracakken sorduğum soruyla duraksadı.
"Neden her olayı çekip duruyorsun?" Ne diyeceğini bilemez bir halde gibi duruyordu fakat kurduğu cümle beni şaşkına çevirmişti.
"İleride çocuklarımıza izletiriz belki. Olmaz mı?" İşte bunu hiç hayal dahi etmemiştim... Ben tepki vermezken onun yüzünde hafif de olsa bir tebessüm oluşmuştu fakat bu tebessüm iki saniyeden fazla sürmemişti.
"Ne?" Ağzımdan çıkan tek kelime buydu.
"Basbaya..." O da dediğine şaşırmış olacak ki sadece bunu diyebilmişti. Nasıl olurdu ki bir çocuğumuz olsa?
"Nasıl yani?" Bir tane bebek şimdilik düşünülebilirdi ama birden fazlası...
"Bizim çocuğumuz olmayacak mı sevgilim?" dedi. Hayır hayır, yanlış anlamamalıydı...
Boğazım sanki kurumuş gibi temizleyip konuştum. "Sevgilim... Çocuğumuz tabi ki olabilir. Ama birden ÇOCUKLARIMIZ deyince şaşırdım. Ne olur yanlış anlama beni..." 'Çocuklarımız' kelimesine bastırarak söylemiştim.
Tek elini yanağıma koyup söyledi. "Hayır, tabi ki yanlış anlamadım. Hem... Kahveler soğuyacak. Bunları şimdi konuşmayalım." Heyecanlı bir ifadeyle başımı sallayıp önce onun tatmasını bekledim.
Kahveden bir yudum aldı. Dudaklarından mest olmuş bir mırıltı çıktı. Gözlerini kapatıp biraz bekledi. Sanırım kahvenin tadını damağında hissetmeye çalışıyordu.
Bir yudum daha aldı. Bir yudum daha ve bir yudum daha...
"Bu... Hayatımda tattığım en güzel lezzet." Ardından bir yudum daha aldı. Gözlerini yüzüme sabitleyip bir müddet yüzümü inceledi. Ardından dudaklarına hafif bir gülümseme yerleşti.
"Bundan sonra benden kurtulamazsın güzelim." dediği şeye istemsiz kahkaha atmıştım.
"Kurtulmak isteyen kim?" dediğimde bir an afalladığını gördüm. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken o ifadesini toparlayıp konuştu.
"Benim romantikliğim sana geçmiş anlaşılan. Ben de neden ormantik bir adam oluverdim birden diye düşünüyordum." Tekrar bir kahakaha atmıştım. Bunu benim söylemem gerekmez miydi? 'İyice ormantik bir adam oldun çıktın sen de! İnsan bir romantiklik yapar, bu ne böyle ya? Hep odun odun cümleler, odun odun tavırlar...' Kendi düşüncelerimle daha çok gülerken Onur kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu.
"B-bakma öyle..." Hâlâ daha gülüyordum. "Dur-dur-duramıyorum."Bu sefer de şaşkın bakışlarına maruz kalmıştım." Neye gülüyorsun bu kadar?" Kendimi zorla frenleyip anahtar kelimeyi söyledim."Ormantik." Hayır, düşünmemem lazımdı. Düşünürsem tekrar gülerdim...
"Bunu aslında benim sana söylemem gerekirdi ama sen kendi kendini azarlıyo-" tekrar gülmeye başlayınca o ise biraz düşündükten sonra bana katılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mecburiyet
Literatura FemininaAbdestimi alıp Kuran'ımın başına oturdum. Bakara Suresi'nin son sayfalarına gelmiştim. Onları okuyup Âl-i Îmran suresine geçiş yapacaktım. Son iki ayet kalmışken odamın kapısı açılınca parmağımı kaldığım yere koyup başımı Onur'a çevirdim. Yatağın...