²² Kaçmak ²²

375 26 0
                                    

Yanan ocağı söndürüp yemeğin kokusunu içime çektim. Tencerenin kapağını kapattıktan sonra mutfakta bulunan masayı hazırlamaya başladım.

Bir yandan da düşünüyordum... Hamile olsaydım nasıl olurdu? Onur söylediklerinde ciddi miydi? Bir bebeğim olsa ona en iyi şekilde annelik yapabilir miydim? Bu konuda kendime güvencim tam mıydı?

Tek elimi karnıma koyup hayal etmeye çalıştım. Benim hamile olduğumu Onur'a söylediğim ânı, Onur'un tepkisini, benim bebeğin sağlığı konusunda olası titizliklerim... Bunların içinde tekrar edip durduğum şey Onur'un replikleriydi. Nasıl bir tepkisi olurdu?

Hayır hayır! Kendime güvenmiyordum. Uyuduğum zamanlarda yüzüstü uyuyunca rahat eden insan tipindendim ve yüzüstü yatarsam bebeğin ezileceği korkusundan sırtüstü dönerdim ve o zaman da uyuyamazdım.

Onları hamile olunca mı düşünsen Kevser? Ha hamileyken ha şimdi, ne farkederdi ki? Bunu düşünmesinin illa ki bir zamanı mı olmalıydı?

"Kokutmuşsun yine güzel yemeklerini!" Onur'un sesini duymamla hayal dünyamdan sıyrılırken mırıltılı sesim ile onu tasdikledim.

"Aç mısın?" Başını olumsuz anlamda sallayıp cevapladı. "Şuan değilim." Bir elini ensesine atıp kaşındığında bu yaptığına bir anlam yükleyememiştim fakat susmayı tercih ettim.

"Erken geldin bugün, işe gitmedin mi?" İki elinin işaret ve orta parmağını şakaklarına götürüp ovaladı. "Bugün izin günüm, ben de ders çalışayım dedim." Sonradan aklına bir şey gelmiş olacak ki parlayan gözleriyle bana baktı. "Gelirken çikolata, çikolatalı şey de almıştım sana. Dolaba koydum." Gözlerim şaşkınlıktan ve heyecandan dolayı kocaman olsa da süte 'şey' demesi biraz komikti. Kollarımı boynuna dolayıp heyecanla iki yanağından da öptüm.

"Birtanesin sen!" İlk başta dediğime gülse de şimdi kaşları çatılmıştı.

"Bir çikolata sayesinde bu mevkiye geldiysek, vay bizim halimize!" Aldığı tavır yüzümü güldürürken daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yaptım. İki elimi yanaklarına götürüp birbirlerine zıt yönde çekince afallamış yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

"Sen benim için hep bir tanesin aşkım." 'Aşkım' kelimesini söylemem beni de şaşırtmıştı fakat hamleme ara vermemeliydim. "Sonuçta bir tane kocam var." Kendini benden uzaklaştırırken kollarımı elleriyle iteklemişti.

"Şuna bak! Benim birden fazla karım vardı za-ten." Duraksamasına neden olan bir şey olmuştu fakat bunu benden gizliyordu.

Sormayacaktım. Söylemek isterse söylerdi fakat ben üstüne gitmeyecektim. Hoş, bilmem gereken bir şey olsaydı söylerdi zaten.

"Bozmasana beni!" Mutfaktan çıkarken sinirli gözükmeye çalışıyordum fakat aklım bulanıktı.

"Ne oldu? Nereye gidiyorsun?"

"Kitap. Kitap okuyacağım biraz. Sonra. Bilmiyorum." Kesik kesik kelimlerle cümle kurmam onu şüphelendirse de tekrardan bir şey sormamıştı.

Odama geçmek yerine oturma odasına geçip televizyonun olması gereken fakat bizim kitaplık yaptığımız duvardan bundan önceki senelerde de okumuş olduğum fakat şimdi de okumaya ihtiyacım olan kitabı aldım. Şeker Portakalı...

Bu kitabın serisi olan kitaptan 2.sini almıştım fakat bu kitabın verdiği tadı vermiyordu. Bu yüzden seriyi tamamlamamıştım.

Adını alırken öğrendiğim armut koltuğa oturup hemen yanındaki sehpadan ince örtüyü bağdaş kurduğum bacaklarıma örttüm. Kitabın kapağını açıp bir süre bekledim. İlk sayfada parmaklarımı gezdirip gözlerimi kapattım. Kendimi dış dünyadan soyutlamam gerekiyordu.

MecburiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin