9. BÖLÜM; "DAVET."
Akıp giden yol ile birlikte tedirginliğim geride kalmıştı sanki. Evet kabul ediyordum ki korku bendeki hükümdarlığını koruyordu ama yine de kendimi güvende hissediyordum işte. Bir şekilde Savaşın beni koruyacak olduğunu bilmek güzeldi. Keşke bu tarz bir şeye ihtiyacım olmasaydı tabii.
Kadın olmanın, hele de Türkiye'de kadın olmanın kötü yanı da buydu işte. Her türlü kısıtlamaya tabii tutuluyordu kadınlar. Bir çok erkek, kadınların üzerinde hakimiyeti olduğunu düşünüp her anlamda şiddete başvuruyordu. Gerek fizyolojik, gerekse psikolojik şiddetten geri durmayan bazı omurgasız erkekler sayesinde de bütün erkek ırkı gözümde giderek küçülmeye başlamıştı sanırım. Bazı istisnalar yok değildi tabii. O kefeye bir elin parmağı kadar erkeği de sığdıramazdım işte.
Düşüncelerimden sıyrılmak amaçlı ön cama baktım. Bizim eve az kalmıştı. Emreyle birlikte bizim eve dönüyorduk. Savaş bir miktar boşuna gelmiş gibi olmuştu ama benimle vakit geçirmesi, bana çok iyi gelmişti. Onun bana çirkef ördek demesi ve benim karşılık vermemem onu baya bir mutlu etmişti, gözümden elbette kaçmamıştı. Aslında cinlerimi tepeme çıkartmasa iyi adamdı sanırım. Benim için yaptığı şeyi asla göz ardı edemezdim. Benden artı puan almıştı, sonuçta yiğidi öldürüp hakkını yememek lazımdı.
Ama en başkası da sanırım sarıldığımız andı. Sırtımdaki dokunuşu, saçımı okşayışı zihnime damla damla düşerken tüylerim ürpermişti. Sertçe yutkundum; tenim sanki Savaş bana tekrar dokunmuşçasına kavrulmaya başlamıştı. İçimde oluşan vasıfsız bir ılıklıkla alt dudağımı sertçe ısırdım ve zihnimi alt üst eden anları unutmak amaçlı "Babam çok kızmasa bari." dedim tedirgince.
"Benimleydin diyeceğim ama benimle de değildin en son. Savaş abiyle takıldın resmen." dedi Emre gözünün ucuyla bana bakarak. "Sorunca da anlatmıyorsun zaten."
"Sadece canım çok sıkkındı Emre. Sonra neden bilmiyorum ama içimden onu aramak geldi işte." dedim elbette gerçeği söylemeyerek. "O da geldi. Ne var bunda bu kadar büyütülecek?"
"Korkuyorsun diye elin adamını ayağını çağırıp sarılman çok normal bir durum kanka, haklısın düşünemedim ben." dedi Emre aksi aksi.
"Savaş elin adamı değil bir kere." dedim savunmaya geçercesine.
"Aslında doğru, elin adamı olsa herife çiçek almazsın, o da sana almazdı." dedi Emre bu defa.
"Derdin ne senin?" dedim anlam vermeye çalışarak. "Savaşın kim olduğunu, neyim olduğumu biliyorsun zaten. Ne bu sorgu?"
Emre iç çekti ve birden gülerek "Ezgi sen çok körsün. İkiniz birbirinden nefret eden iki insandan ibaret değilsiniz lan. Biraz kendinin farkına var. O adamdan nefret ediyorum diyorsan onun gibi davran. Moralin bozukken o adamı görünce sinirlerin bozulur, bu nefrettir. Gidip adamı ayağına çağırıp ona sarılman çok başka bir şey. " dedi.
Söylediği her kelime içimde bir anlam arayışına dair geziye çıkmıştı. Sertçe yutkundum. Bakışlarımı Emreden aldım, bir şeyler dememek için ise dudağımı sertçe ısırdım. Haklıydı. Nefret ettiğim bir insanla yapılacak şeyler değildi bunlar. Yine de içimde, onu gördüğümde oluşan öfke neyin sahibiydi ki? Düpedüz çıldırıyordum onu görünce. Şu zamana kadar insan gibi konuşmamız en düzgünüyle bu kez olmuştu. O her an beni ezikler, ben ise içten içe delirsemde bir iki laf söyleyip geçerdim. Hoş bir zaman sonra patlama yaşayıp ağzıma geleni saymaya başlamıştım ama o da yılların hatrına göze gelmeyecek bir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Dansı.
Dla nastolatkówMahallenin haylaz çocuğu olan Savaş okumaya başladı elindeki kitabı: "Kaderin herkese sunduğu bir dans vardır. Hepsinin hikayesi olan birer de şarkı verir eline, ademoğlunun. Der ki kader; Bu şarkıyla ne zaman dans edeceğini iyi seç. Dans etmek için...