9'yesinler birbirlerini

269 44 52
                                    

"Yine yüzünde güller açıyor."

Joshua'nın iğnelemelerini görmezden gelerek önümdeki kahveyi doldurmaya başladım. Ne düşünürsem düşüneyim aklım tekrardan Hansol ve tanrıça görünümlü kıza kayıyor ve beni istemediğim düşüncelere sürüklüyordu.

"Yine mi o çocuk canını sıktı?"

Tezgahı silmeyi bitiren Shua'ya döndüm. "Evet. Onu bir kızla gördüm ve bayağı samimi duruyorlardı ve bunu aklımdan bir türlü atamıyorum."

Joshua gülüp elimdeki kahveden bir yudum aldı. Zaten anormal biriydi seviyor muyum yoksa sevmiyor muyum anlam veremiyordum bir de böyle sırıtması çok uyuzcaydı.

"Geçen ki olaydan dolayı onu sevmediğini düşünmüştüm. Yanılmışım sen ona abayı yakmışsın."

"Hahaha komik şaka. Şimdi gerçekliğe dönelim."

Omuz silkti.

Uyuz adam! Tamam anladım kesinlikle Joshua'yı sevmiyordum. Bana Hansol'den hoşlandığımı söyleyen birini nasıl sevebilirdim ki? Bu size mantıklı geliyor mu?

"Hao?"

"Tanıdığın biri mi?"

Shua'yı onayladım. Az önce bakışları üzerimdeyken şu an oturduğu masaya bakıyordu.

Gözlerimin yanıldığını söyleyin lütfen. O ağlıyordu. Hem de iç çekerek ağlıyordu. İvedi adımlarla yanına ulaştım.

Ağlarken bile prens gibi görünüyordu.
Bu haksızlık!

"Neyin var?"

Tekrardan iç çekti. "Kalbim acıyor ve benim elimden sadece ağlamak geliyor. Ne kadar acınası."

Yine Mingyu'yu mu görmüştü acaba?

"Sorun Mingyu mu?"

Dudaklarımdan dökülen isimle daha çok ağlamaya başlamış kimse umurunda olmadan ondan ne kadar nefret ettiğini bağırıp çağırarak dile getirmişti.

"Boo bu kadar güzel arkadaşın olduğunu neden daha önce söylemedin hayatım?"

Chan yağmur damlasıyla kaplanmış ceketini silkeleyip Soon'a göz devirdi.

Soon yavşaklığın hiç sırası değil lütfen sus.

"Selam ben Kwon Yakışıklı Soon."

"Ne istiyorsun be!"

Minghao'nun çemkirmesi ile irkilen Soon'a kahkaha attım.

Soonyoung beni oturduğum sandalyeden ittirip yerimi aldı ve Minghao'ya sırnaşmaya başladı.

Onun sevgilisi olduğunu söylemeli miydim? Yani eski sevgilisi ama hala ona karşı beslediği duyguları vardı. Aman bana ne Hao zaten onu başından savar.

"Dondum bu şehir hep böyle yağmurlu ve buz gibi mi?"

"Sonbahardayız Chan."

Chan'a söylenerek sarıldım ve beni izleyen Joshua'nın yanına tekrar döndüm.

Üzgün duruyordu.

"Josh?"

"Ne kadar çok arkadaşın var."

Aslında pek yoktu. Biliyorsunuz Soon ve Chan vardı ama buraya geldiğimden beri Hansol sayesinde birçok kişiyle tanışmıştım.

"Eh biraz."

Yüzü şimdi daha çok düşmüştü. Ne dememi bekliyordu ki?

"Arkadaşının burnu kıpkırmızı olmuş. Üşümüş tavşanlara benziyor sıcak içecek götür."

Bu adam kendinden başkasını düşünmez etrafındakileri umursamaz sanıyordum ki zaten öyleydi beni dinlemiyor ya da nasıl olduğumu sormak için soruyordu. Chan'a bu kadar dikkat kesilmesi tuhaftı.

Tepsiye sıcak çikolataları yerleştirdim onlara götürüyordum ki kapıdaki sırılsıklam ve nefes nefese kalmış Mingyu'yu gördüm.

"Selam"

Beni umursamadan gözleri şaşkınlıktan iki katı büyüklüğünde olmuş ağzı küçük bir o harfi şeklini almıştı.

Bir şey mi kaçırdım?

Yok artık! Hao Mingyu'nun gözleri içine bakarak Soon'u öpüyordu. Mingyu beni kenara iterek Soonyoung'lara koştu.

Elime dökülen sıcak çikolata yüzünden kendimi lavaboya zor attım. Ortamdan gelen küfürler ve Joshua'nın amansız çığlıkları yüzünden içim içimi yiyordu ama elimi sudan çektiğim an feci derecede yanıyordu. Bir süre daha elimi soğuk suyun altında beklettim ve sonunda acıya göz yumup içeriye koştum. Chan Soonyoung'un burnuna buz tutuyor Joshua onları azarlıyordu.

"Ne oldu?"

"Birbirlerine girdiler zor ayırdık" dedi Chan soluk soluğa. Tipine bakacak olursa o da bu kavgadan nasibini almışa benziyordu kuş yuvası saçlarıyla ve yırtılan tişörtünün yakası ile.

"Müşteriler kavga yüzünden kaçtı! Ben patrona bunu nasıl anlatacağım? Paralarını bile ödemedi bir çoğu maaşımın yarısını elimden alacak."
Sesi sonlara doğru kısık çıkmıştı.

Shua'ya özürlerimi en içten samimiyetim ile sundum. Daha sonra Chan ve Soonyoung'u da peşime takarak kafeden ayrıldım.

Soonyoung, Chan ve kendime acıyarak baktım. Berbat bir halde yağmurun altında eve dönüyorduk.

Hansol umarım ıslak kedi yavrularına dönmüş bizi eve kabul eder çünkü en son bana arkadaşlarımı eve getirmemem gerektiğini söylemişti. Şu an yapmak zorundaydım onları bu perişan halde cehennemin dibindeki konuk evine göndermezdim.

"Çocuklar sessizce odama geçin tamam mı?"

Onları iyice tembihledikten sonra kapıyı açtım ve onları usulca içeri soktum.

"Hao birini öpüyordu diyorum sen sakin ol diyorsun!"

Mingyu. Onun burada ne işi var? Şimdi bayılacağım cidden.

"Bu o adam!"

Of Soonyoung'un orada ne işi var!

"Arkamdan mı konuşuyordun?"

Yok artık umurumda değil birbirini yesinler cidden bulaşmayacağım Chan'ımı da alıp odama gideceğim.

Hansol gözleri ile beni yemiş onu götürmemi istemişti ama tabi ki Soon benimle gelmedi ve laf yetiştirmeye devam etti.

"Hao'cum senden sıkılıp benimle öpüştüyse sorun bende mi?"

"Hao'cum?" Mingyu sırıtan Soon'un üzerine atlayıp onu yere yatırdı.

Debelenen Chan'a bakarak kolundan tuttum ve odama çekiştirdim. Ben ciddiydim onu yalnız bırakacaktım. Soon hak etmişti.

"Öylece bırakacak mıyız onları?"

"Umurumda değil artık. Yesinler birbirlerini!"

~

~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
housemate 'verkwan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin