Tutulmuş boynumun ağrısı ile gözlerimi araladığımda karşımda dünkü polis memurunu görüp heyecanla "Çıkıyor muyum?" diye sordum. O ise olumluca başını sallayıp, kelepçeleri çözüp "Arkadaşın seni almaya geldi" diyerek Hansol'ü işaret etti.
Başına taş mı düşmüştü? Hani beni tanımıyordu uyuz herif.
Hiçbir şey söylemeden ona göz ucu ile bakıp hızla bunaltıcı karakoldan çıkıp kendimi sokağa attım. Şansıma rüzgar hafif hafif esiyor nefes almamı kolaylaştırıyordu.
Yapmacık bir şekilde öksürüp, imayla bakıp benim önümden yürümeye başlamıştı. Ne yani ertesi gün gelmişti, tüm geceyi bir sürü insanın içinde geçirmemi sağlamıştı ve bir de teşekkür mü bekliyordu? Affedersiniz ama nah alır benden o teşekkürü. Bağırıp çağırmadığıma şükretsin. Bunu da yapacaktım hatta öldürecektim ama şu an sırası değildi.
"Sanırım insanlara yaptıkları için teşekkür etmeyi bilmiyorsun."
Sabır cidden bu çocuk benimle dalga geçiyor olmalı.
"Teşekkür edecek bir durum görmüyorum" dedim huysuzlanıp onun önünden yürümeye başlayarak.
Adeta yarışa girmiş gibi birbirimizin önüne geçmeye çalışıyorduk. Ne çocukça ama!
"Ben olmasaydım günlerce orada kalacaktın."
Ses tonu bu sefer sinirli olduğunu belli ediyordu.
"Beni bir gün boyunca orada bıraktın, tanımadığını söyledin!"
"Vay anasını şükretmek yerine hala çemkiriyor. Bundan sonra ne halt yersen ye benden sakın yardım isteme!"
Ay hem suçlu hem de güçlü. Merak etme zaten ölsem de senden yardım istemem.
Sonunda tartışmalı geçen yürüyüşümüzden sonra eve gelmiş rahat bir nefes almıştım. Bu evi gördüğüme hiç bu kadar sevineceğimi tahmin etmezdim. Utanmasam duvarına sarılacaktım.
"Duş al. Sakın o iğrenç üstün başın ile yatağa girme."
Temiz biriydi sanırım ama zaten ben de o kadar pis bir insan değildim tabi ki banyoya girecektim.
Banyoya adımlayacakken duraksadım. "Kimse yok değil mi?"
Bana anlamadığını belirten mırıldanma çıkarıp cevabımı beklemeden odasına girmişti. Dün sabahki olaydan sonra tekrardan banyodan sevişen insanların çıkmasını istemiyorum ne yapayım?
~
Güzel bir duş almış dünün yorgunluğunu vücudumdan atıvermiştim.
Şu an yapmak istediğim tek bir şey vardı o da ölü gibi yatıp saatlerce uyumaktı fakat boş midem ve onun çıkardığı ağlamalar buna izin vermiyordu. Ama küçük bir sorunum vardı ben yemek yapmayı gram bilmiyordum ve ramen yemek istemiyordum.
İş başa düşmüştü yapacak bir şeyim yoktu. Yavaşça dolabı açıp ne var ne yok diye gözden geçirdim. Dolap tıklım tıklımdı demek ki alışverişi yeni yapmıştı. Hiç ev işleri ile ilgilenen bir tipe benzemiyordu ama tam tersiydi ve bu da beni şaşırtan özelliklerinden biriydi.
Telefonumu çıkararak yumurta rulosu tarifini açtım. Yapabileceğim tek yemek bu gibiydi artık idare etmeliydim.
Tarife uyup söylediği malzemeleri teker teker kasede karıştırdım tam tavaya koyacaktım ki tavanın kızmış olduğunu unutarak elimi yaktım. Çığlık atıp elimdeki karışımı yere sermiş elimi soğuk suya tutmuştum.
Hansol çığlığımı duymuş olacak ki hızla odaya koşturmuş o da çığlık atmıştı.
"Yanıyoruz!"
"Ne!"
Başımı ocağa çevirdiğimde yanına koyduğum plastik kabın kenarının tutuştuğunu görmüş ağlamamı durduramayarak çığlık atmaya devam etmiştim.
Hansol ateşi ıslak havlu ile söndürmüş sinirle bana bakmıştı.
"Dayanamıyorum artık!"
Hansol sinirle üzerime geliyordu. O üzerime geldikçe ben bir adım geriye gidiyordum. Sonunda sırtım dış kapı ile buluştuğunda gözlerimi hızla yumup gerginlikle yutkundum.
"Lütfen yüzüme vurma."
Hansol söylediğime alay eder gibi ses çıkarttı. Daha sonra kolumdan tutup beni hızla kapıya koyup sertçe suratıma kapattı.
Ne yapacağımı bilemeyerek daha çok ağlamaya başladım. Hem evsiz kalmama ağlıyor hem yanan elime ağlıyordum.
Canım yanıyordu ve kendimi küçük düşürülmüş hissediyorum. Tanrım berbat bir haldeydim!
"Şimdi ne halt yiyeceğim?"
~
Bebekler🥺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
housemate 'verkwan
FanfictionBoo Seungkwan, hayallerindeki şehirde üniversiteyi kazanmış bu 4 yıllık serüvenin eğlenceli, istediği gibi geçeceğini düşünürken ev arkadaşı Hansol düşüncelerine bir taş misali oturmuştu.