Diyecek kelime bulamıyordum ne desem Soonyoung'a az kalır gibiydi. Arkadaşım yani bu ne hız biraz yavaştan al! Gözlerimi hala onlardan alamıyordum fakat Soonyoung'a takılan gözlerim bir hıçkırık sesi ile bölünmüştü. Chan elindeki yastığa sarılarak ağlıyordu.
"Ne oldu Chan?"
"O-olaf eriyor."
Gören de bütün dağlar başına yıkılmış bütün dünyanın üzüntüsünü üstüne almış zanneder. Bu animasyonu bininci izleyişi ve hala nasıl aynı tepki verdiğini merak ediyorum. Kaşlarının çatılmasından söylediği kelimelere kadar her şey aynı.
"Adamlar birbirini yiyor burada! Sen olaf için nasıl ağlayabilirsin bu iğrenç görüntü ve ses karşısında?" Biraz sert çıktım ama haklıydım. Bunu nasıl becerebiliyordu?
"Soonyoung ilk defa mı yanımda birini öpüyor sanki!" Agresifleşmişti.
Tamam ilk defa birini öpmüyor ama biraz daha geciksek koltukta Chan'ın yanında işi bitirecek pislikler.
Wonwoo sakince masadaki gözlüğünü taktı. Şişmiş kırmızı dudaklarını yaladı. "Hao güzel öpüştüğünü söyledi bende neden bu öpüşten mahrum kalayım dedim. Sonuçta herkes iyi öpüşmüyor."
Manavdan meyve seçiyormuş gibi bu olayı basite alması... İşte Hansol'ün arkadaşından ne beklersin ki!
Hansol ilk tepkisine nazaran şu an gülüyordu. Nasıl da güzel gülüyordu bütün dişlerini göstererek. Zorla gözlerimi Hansol'den alarak huysuzlanan Chan'ın kulağına eğildim. "Chan çok kötü bir şey oldu hemen anlatmam lazım."
"Biz odaya gidiyoruz Soon geliyor musun?"
Soonyoung Wonwoo'yu yalnız bırakmak istemediğini söyleyerek yanımıza gelmeyi reddetti. Sonradan anlatmamı isterse bu davranışını lütfen bana hatırlatın çünkü satıcı birine böyle değerli bir bilgiyi anlatamam.
"Onu dondurma yemeye götürdüm."
Neşeyle konuştu Chan. "Biliyordum yapacağını. Sordun mu peki?"
Başımı salladım. "Boş boş baktı, masadan ayrıldı tek kelime etmeden."
"Sorunu ne bu adamın? Ben soracağım!" Zorla yataktan kalkmaya çalışan Chan'ı sıkıca tuttum. Hayır kesinlikle sormamalıydı.
"Söyleyeceğim bu değildi. Ş-şey..."
Bunu kendime bile itiraf etmesi zorken kuşkulu gözleri ile beni süzmesi daha zor geliyordu. Aslında çok da emin olduğum söylenemez ama neyse işte.
"Shua'nın söylediği şeyler ve senin söylediklerin aklımı daha fazla kurcaladı. O an ona ve sana çıkışmıştım ama önemli olan bu değil. Ben Hansol'den hoşlanıyorum. Sanırım. Onu kıskanıyorum ve bana böyle davranmasına üzülüyorum."
Chan ellerimi tuttu. "Ona da söyleyecek misin hislerini?"
"Ne! Hayır. Benden nefret eden bir insana senden hoşlanıyorum sevgilim olur musun mu diyeceğim? Mantıklı düşün biraz tanrı aşkına."
"Aşkını gizli gizli mi yaşayacaksın!"
Niye bu kadar sinirlendi bu be?
"Empati kurar mısın lütfen?"
"Ne zamandan beri ondan hoşlanıyorsun, nasıl anladın?"
Bunu hiç düşünmedim. Zaten fırsatım olmadı daha yeni yeni anlamıştım hislerimi. Sanırım hastalandığım gün kalbimde kıvılcımlar baş göstermeye başlamıştı. O gün kötü biri değil de kalbinin temiz olduğunu anlamıştım. Bana baktıkça kalbimin çarpıntısından ölecek gibi hissetmiştim. Tabi ben o an ki duygularımın hepsini hastalığın üzerine yıkıp kaçmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
housemate 'verkwan
FanficBoo Seungkwan, hayallerindeki şehirde üniversiteyi kazanmış bu 4 yıllık serüvenin eğlenceli, istediği gibi geçeceğini düşünürken ev arkadaşı Hansol düşüncelerine bir taş misali oturmuştu.