Sabah şiddetli bir baş ağrısıyla uyandım. Dün gördüğüm şeyi hala atlatamamıştım. Rüya o kadar gerçekçiydi ki bir türlü unutamıyordum. Yatağımda yavaşça kalktım ve üniformalarımı giydim. Soğuk suyu yüzüme vurduğumda aklım darmadumandı.
Kahvaltı hazırlamak yerine sade bir Türk kahvesi hazırladım. İçerken bir yandan da işle ilgili dosyalara bakıyordum. Ölü adamın resmini bilerek es geçmiştim. Onu tekrar görmek istemiyordum.
Kahvemi bitirdikten sonra dosyaları bir çantaya koyup evden dışarı çıktım. Bu sabah güneş dünkü kadar parlak değildi. Gökyüzünde bulutlar dolanıyordu.
Bugün işe gitmeden önce emlakçıya uğrayacaktım. Artık bu evden vazgeçmemin zamanı gelmişti. Yeni bir evle tanışabilmek için yola çıktım. Arabamla birlikte İstanbul'un sabah trafiğinde can çekişirken baş ağrım artarak ilerliyordu. Baş ağrım arabamdan daha hızlı çıkmıştı.
Dalgın ve yavaşça arabayı kullanırken neredeyse bir saat sonra köprüyü geçmeyi başarmıştım. İşe bazen kendi aracımla bazense vapurla gidiyordum. Vapurla gittiğim zamanlar benim daha huzurlu günlerde olduğumu gösterirdi. Şu an ise huzurun tek bir parçası bile bende yoktu.
Sanki gerçekten yaşamış gibi o rüya aklıma takılıp duruyor sağlıklı düşünmemi engelliyordu. Tüm bu karmaşanın içerisinde bir de bu rüya başıma bela olmuştu.
Böyle şeylere fazla takılırdım. Rüyalarıma her zaman inanırdım. Onlar hep benim için gizemlerle dolu farklı bir dünya gibi gelmişti ancak artık onlara inanmayı bırakmam gerektiğini düşünüyordum. Delirmeden önce bunu yapmam gerekecekti.
Bir aile dostumuz olan Nevzat abinin emlakçı ofisine girdiğimde beni güler yüzle karşılayan tanıdık birinin olması aklımı bir süreliğine de olsa dağıtmıştı. Ev aileme aitti onu satamazdım onun yerine bir kiracı bulmak için ilan çıkarttırmıştık. Yeni bir ev için de emniyete yakın bir yerlere bakmıştım. Haftaya taşınacaktım. Biraz hızlı bir karar olsa da bu işkenceye daha fazla katlanacağımı sanmıyordum.
Emlakçıda işimi hallettikten sonra komiserden geç almaktan dolayı azar yememek için acele edip arabama bindim. Olabildiğince hızlı kullanıyordum.
Baş ağrım, rüyam ve sıcak hava beni boğuyor gözlerimin önünün karamasına neden oluyordu. Denizin pırıltısı gözlerimi alıyor ve korna sesleri kulağımı tırmalıyordu. Kalp atışlarım hızlanmaya, ellerim titremeye başlamıştı. Karnımdaki karıncalanmayı görmezden gelmeye çalışsam da o benim peşimi bırakmıyordu. Her şey üzerime gelmeye başlarken gömleğimin düğmelerinden bir iki tanesini açmaya başladım. Nefes alamıyordum. Gündüz olmasına rağmen karanlık sanki beni ele geçiriyordu. Ne olduğunu bile anlayamadan gaza basılı duran ayağım gevşeyip durma noktasına gelince kendimden geçmiştim. En son hatırladığım şey hava yastığının şişip yüzümü kaplamasıydı.
*****
Karanlık sokakta sarı ışık saçan lambaların altında yavaş yavaş yürüyordum. Her yer sessizlik içindeydi. Ağır adımlarla bir çöp konteynerine yaklaştım. Belki de bu akşamın lezzetli yemeği bu çöpten çıkacaktı. Umarım insanlar bu akşam balık yemiştir, diye geçirdim içimden. Konteyner yüksekti. Oraya atlamam gerekiyordu. Atlayışımı yapmadan önce benim gibi başkası var mı diye arkaya baktım. Sokağın başında benden uzakta duran bir adam vardı bir de gökyüzünde sinir bozucu bir şekilde uçup duran bir yarasa. Ona sinirlenip tısladım. Benim bölgemde olmasından hoşlanmamıştım.arka patilerimin üzerinde sıçrayıp konteynerin üzerine atladım. İçinde beklediğim gibi bir balık yoktu ancak ufak tavuk kırıntıları gördüm ve üzerine atlayıp afiyetle yemeye başladım. Sokağın başındaki adam buraya doğru yaklaşıyordu. Güzelim sessizliği bozuyor, onun telaşlı adım sesleri benim yemeğime odaklanmamı engelliyordu. Ona en sert tıslamalarımdan birini gönderdim ancak beni umursamadı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENGİ DÖNÜŞ
Fiction généraleHiçbir yere ait olamama hissi Almakay'ı ele geçirmişken karşısına sanki daha önce tanıdığı ancak ismini bilmediği biri çıkar. Danyar hangi hayata inanacaktır? iki kum tanesinin bir kum saatinin içerisinde karşılaşma hikayesi.