o kızın ölümüne öldüm, felix'in ölümüne öldüm ve içimdekini öldürdüm.

2.5K 364 362
                                    

"neredesin?"

"kitapçığı bekliyorum."

büyük bir of çekti, "parka gel o zaman, tamam mı? ben çıktım."

"bir şey mi oldu bu arada? sesin çok düşük geliyor."

"ya..." bir şey demeden durdu bir süre, "pek iyi geçmedi sadece."

"öyle olmadığına eminim," dedim, "bekle, hızlıca geleceğim oraya. daha ayrıntılı konuşuruz."

sonra, kapattım telefonu direkt.

felix'in sınavının kötü geçme ihtimali yok gibi bir şeydi. birbirimizi çalıştırdığımız gecelerde her şeyi o ezberletmişti bana. ezber için kendi yöntemleri vardı, öğrenmek için kendine mantık kurardı. son yılın üç haftası okula gelmemenin onda büyük bir eksiklik yaratması gerekiyordu ama felix, okula dönünce bile deli gibi çalıştı. çalıştı da çalıştı ve tüm o üç haftanın eksiğini belki bir haftada tamamladı. tekrar ve tekrar söylüyorum ve belki yıllarca söylemeye devam edeceğim, felix güçlü biri.

sınav bittikten sonra yaklaşık yarım saat gibi bir süre kitapçığı almak için bekleme süresi olduğundan annem ve babam ile sınavdan çıktığım zaman biraz konuştuk, beklemek istediğimi söylediğimde de gitmişti onlar. sanırım felix'in sınava girdiği okulda kağıtlar daha erken dağıtıldı ya da o kağıdını almadan çıktı, bilmiyorum.

bekleme süresi bittiğinde, hızlıca kendi kağıdımı alıp çıktım oradan, yürümeye başladım hemen. ağlayan, gülen ve geleceğinin sadece bir sınava baktığı insanların yanından geçtim. ikimizin girdiği ayrı okullara da neredeyse orta nokta olan bir park varmış. sınavdan bir gün önce felix bana söylemişti bunu, sınav bitince orada buluşalım demişti.

onu da, parkın girişindeki çimlere yüz üstü uzanmış ve mutsuz bir ifade ile birlikte kitapçığının sayfalarını karıştırır halde bulmam uzun sürmedi. bezmiş bir şekilde sayfaları koparmak ister gibi karıştırıp duruyor.

bir şey demeden uzandığı yerde, başını koyduğu kısmın hemen yanına oturduğumda şaşırmış olacak ki gözlerini kocaman açmış, gelenin ben olduğumu fark edince derin bir nefes almıştı.

"insan haber verir." kafasını da çimlere yaslamış bir şekilde dururken yerinde kısaca kayıp kafasını bacağıma yerleştirdi. "nasıl geçti?"

"yani... beklediğim gibi diyelim."

başını salladı.

bizim hikayemizde sevgi sözcükleri, aşk edebiyatları yok. biz katiliz, devrimciyiz, sanatçıyız; yeri geldiğinde insanlık düşmanı, yeri geldiğinde hümanistin dibiyiz. biz birbirimize bir kez seni seviyorum dedik, o da elektronik ortamdan oldu. en iyisi ise, ikimiz de bundan şikayetçi değiliz. biz de sevişmeler, aşkımlar ve bebeğimler yok, bizde sonuna kadar yaşanan bir garip haller var, sokak kenarlarına oturmalar ve anlık bir dürtü ile eğlencesine 'kahrolsun kapitalizm!' diye bağırıp gülmeler var. felix'te var bu doğrusu, bende genelde şahit olup gülmeler var.

"kitapçığını verir misin?"

bir diğer yanımda duran kitapçığı alıp ona uzattım, hızlıca elimden alıp sayfaları karıştırmaya başladı. ben de bacaklarımın üstündeki saçları ile ilgilendim.

yüzü, sayfaları çevirdikçe daha şaşkın bir hâl aldı ve şok halinde söylendi, "oha."

"ne oldu?"

"changbin, sen cevaplarından emin misin?"

"çoğundan, evet. neden?"

gözlerini kocaman açarak bana baktı, ardından bağdaş kurarak oturdu ve hızlıca kendi kitapçığını da çimlerin üstüne bırakıp bir yandan benimkine bakarak kendi cevaplarını kontrol etmeye başladı.

la di die ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin