o artık kendisinin katili olmuş, 'kaldırın cesedi' diyeceği şey, ruhu olmuştu.

1.6K 315 349
                                    

"sinirine ne kadar veriyorsun?"

"katil olmak istemediğim için, dokuz nokta dokuz."

gayet mantıklı çünkü ben de dokuz veriyorum.

burnundan soludu birkaç kez, "tamam, iyiyim. gelmene gerek bile yoktu teşekkürler." diyerek önden çıktı, ben de arkasından ilerledim ve birlikte tekrar müzik sınıfına girdik.

"felix, iyi misin?" tatlı bir ifade ile, çocuğuyla ilgileniyor gibi ona bakan seungmin'e karşı sessizce güldüm.

felix ise gerçekten onun çocuğu gibi, huysuz bir ifade ve ses ile "iyiyim." dedi sadece.

seungmin, ona acır misali bakarken aralarında kısa bir sarılma geçti. minho'nun bunu garipsediği, yüzündeki buruşmuş ifadeden belliydi. ben de masada duran çantamı aldım.

diğerlerinin toplanmasını beklerken o lanet gönderiye yorum atmadan da duramadım ve aynen şunları yazdım;

olayın gerçeğini bilse de sadece azıcık eğleneyim diye düşünerek, büyük ihtimalle böyle bir açı bulmak için de şekilden şekilde girmiş olan kişi; bu olayın böyle olmadığını çok iyi biliyorsun. felix ile o tarz bir yakınlaşmamız asla olmadı ve olsa bile kimseye hesap vermesi, vermemiz gerektiğini düşünmüyorum. bu sayfa, itiraf yapmanız için var; götümden iki şey sallayayım da eğlence çıksın diye değil.

mala anlatır gibi anlatacaksın işte bunlara. aslında sinirlenilecek bir şey değil gibi duruyor olabilir ama felix hakkında itiraf sayfası zaten aylardır susmuyor iken insanlar bunu her farklı noktaya çekebilir, lafı istedikleri gibi dolandırabilirdi.

ondan sonra, twitter'da felix'in kağıdının fotoğrafını attığı açıklama içeren tweet'e baktım; on yedi bin otuz sekiz beğeni. altında, neredeyse herkes klasik cümleler kullanmış.

-kral
-evet arkadaşlar felix acımıyor.
-helal olsun, böyle devam ulan!
-içimdekileri dile getirmiş.
-bakanla cidden bunları konuştuysa valla helal olsun.
-seni çok seviyorum.

telefonu cebime koyduğumda ise, tam da o an sınıftan çıkmaya başlamışlardı. arkada durup bana bakan felix'in yanına geçtim hemen.

"ne yapıyordun?"

"şu salak gönderiye yorum attım."

"oh, ne yazdın?"

omzumu silktim, "açıp okursun."

hızlıca telefonunu cebinden çıkarıp gönderiye baktı ve okudu yazdığımı, biraz güldü. "çok iyi demişsin."

"ee, bugün kan tahlili için geleyim mi?"

"ah..." okul binasından çıktık o sıra. "aslında... gelsen iyi olur." öyle çekinerek söylemişti ki bunu, sanırsınız kabul etmem imkansız bir teklif yöneltmiş bana.

gülmemi sağladı bu, "iyi. gidelim."

yine, tamamen aynı şeyler oldu.

birlikte otobüse bindik, indiğimizde felix yine büyük bir stres yaşadı ve tekrar onun omuzlarından tutmak zorunda kaldım yolun ortasında.

ona dedim ki, "korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok. kötü bir şey olmayacak, ben yanındayım. sürekli yaşadığın bir şey bu."

küçük bir öneri; eğer etrafınızdaki bir kişi, herhangi bir konu yüzünden korkuyor ve deli gibi stres oluyorsa, buna neden olan şeyin ismini asla söylemeyin.

la di die ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin