tanrı varsa duygu yönetimini elimize vermeyerek en büyük cezayı verdi bize.

1.4K 302 120
                                    

üniversite sınavına on dokuz gün kaldı.

çarşamba günündeyiz.

salı günü gerçeğin ortaya çıkması ile okulda herkes bu sefer bana fark edilebilir bir garipseme ile bakmaya başladı. sanırsınız, önlerinden bir bakan geçiyor gibi kimin önünden geçsem anında konuşmasını kesip bana bakmaya başladı ve bu rahatsız ediciymiş. felix'in duygularını ve bundan çekinmesini, yakınmasını şu an çok daha iyi anlıyorum sanırım.

"felix neden söylemiş ki ya?" diye sordu jisung. kafası karışık, iyi geçindiğimizi sanıyordu. ben de öyle. benim de kafam karışık, ben de iyi geçindiğimizi sanıyordum.

ah jisung, kimseye bu olayı açıklamadım ki ben, sana da yapamam bir anda.

"tartıştık bir konu için, ondan." dedim sadece kestirip atmak için. normalde bu konu hakkında konuşmayacaktım bile, kendisi açtı direkt bunu.

"yaptığı çok iğrenç ve boktan bu arada. sen istesen gidip açıklardın kim olduğunu."

omzumu silktim, "olan oldu." dedim. olan oldu; hem avutmak, hem yerden yere vurmak için söylenebilecek en değişik kelime. gerçekten 'artık olan oldu, boşver' ve 'artık olan oldu, siktir git' arasında çok büyük bir fark var.

felix'in gerçekten güvenimi kırdığı bir gerçek ama.

hiçbir devrimci, sır açıklamaz felix. bilmiyor musun bunu?

"changbin, changbin!" arkadan seslenen kız ile, ona baktım hızlıca. jisung ile kantine uğradığımız için şimdi tekrar sınıfa dönüyorduk. benim sınıfım ve felix'in sınıfının tam orta kısmında durduk.

"hm?"

"dün... atılan gönderi, sen... itiraz da etmedin, kabul de etmedin ya sen şimdi çarşamba... mısın?"

olumlu yönde başımı salladım sadece.

"tanrım!" öyle bir şaşırma anıydı ki bu, tüm koridorun bize baktığına emindim. "oh, üzgünüm... yani, şaşırtıcı. sonuçta aylardır merak ettiğimiz çarşamba... vay be. adının özel bir anlamı var mı?"

omzumu silktim sadece, "ilk şiirimi yazdığım gün, çarşambaydı. ben de çarşamba koydum."

kız buna güldü bir süre, "teşekkür ederim!" diyerek uzaklaştı. anlamamıştım bu konuşmanın amacını. kızın arkasından bakarken etrafıma baktım, felix sınıf kapısına yakın bir yerde durmuş ve beni izliyordu. kızla konuşmamızı da izlemiş olmalı herhalde. neyse, pek umrumda olmadığı için birkaç saniye sonra onunla olan göz temasımızı kestim.

jisung'un da yüzünde anlamamış bir ifade vardı, kısaca birbirimize bakınmamızın ardından sınıfa girdik.

ruh halim, bir ilâ on arasından bir. fazlası değil.

felix olsa yine noktalı bir sayı söylerdi.

ah, bu arada, gece boyunca gözüme uyku girmedi ve tek başıma şarkı sözleri yazdım sabaha kadar. ayrıca, sanırım bir konuda yalan söyledim.

ben gece telefonu kapatmadım. çok kapatasım geldi ama yapmadım, tekrara alınmış bir şarkı gibi çaldı durdu onun nefesleri.

hatta o nefes sesleri eşliğinde bir şarkı koydum ortaya. şarkının adı da, uyurken çıkardığın sesler (ingilizce tabii ki bunun adı da, yani the sounds you make while sleeping). sınıfa girince, şarkı sözlerinin yazılı olduğu yine dörde katlanmış kağıdı cebimden çıkarıp jisung'a verdim "unutmadan vereyim şunu." diyerek.

kendisi kağıdı açıp baktı, tabii gecenin üçünde felix'in beni aradığını ve konuşma esnasında uyuyakaldığını ona anlatmıştım. şarkının adını görünce ise derin bir nefes alıp bana baktı vurgusunu asla anlatamayacağım bir bakış ile.

la di die ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin