Öhöm öhöm, sanırım burası gecikme için özür dileyip yeni bölümü sizlere takdim ettiğim kısım. Gecikme için üzgünüm ama önceden de dediğim gibi 3 haftalık bir süre boyunca bilgisayarım yoktu, bilgisayarı geri alır almaz da yeni bölümü yazdım. Bundan sonra bir problem olmadıkça haftada bir ya da iki haftada bir yeni bölüm atmayı düşünüyorum. ^^
Şimdiden diyeyim bölüm kısa, evet ama zaten hikâye uzun. Lara’nın da dediği gibi yüz küçük şeyle bir tane büyük bir şey oluşturmaya çalışıyorum. Neyse uzatmayayım umarım seversiniz, multiye göz atabilirsiniz. İyi okumalar! :)
Şarkı: M83-Oblivion feat Susanne Sundfor
Eskiden hamburger yemeyi çok severdim.
Ama hamburgerlerin yanında verilen oyuncakları ve bulmacaları daha da çok severdim. Özellikle de labirent bulmacaları oldukça hoşuma giderdi. Sevmemin en büyük sebebi ise oyunun püf noktasını biliyor olmamdı.
Sondan başlanırsa bulmaca her zaman çözülürdü.
Oysa şimdi bunun her zaman geçerli olmadığını anlıyordum. Bulmacayı çözmeye yine sondan başlamıştım ama ne ben çıkışa yakındım ne de çıkış bana yakındı.
Ufuk gibiydi, ona doğru ne kadar koşarsam koşayım benden o derece uzaklaşıyordu.
Bu cümlelerimden kafamın karmakarışık olduğu sonucunu çıkarmayın. Hayır, hayır. Tam aksine tüm zihnim ve düşüncelerim dümdüzdü.
Başı ve sonu olmayan bir düzlük. Doldurulmayı bekleyen bir düzlük.
Ekilen hiçbir çiçeğin tutunamadığı çorak topraklar gibiydi burası. Gökyüzünden kayan yıldızların sessizce ışıdığı, görünmez gözyaşlarının aktığı, söyleyemediğim için ağzımda acı bir tat bırakan cümlelerin toplandığı, uykularımın kaçtığı yerdi.
Buraya yolunuz düşseydi isteyebileceğiniz tek şey hiçliğin bir an önce sizi kabul etmesi olurdu çünkü varlık acı verecek kadar uzaktı.
Gözlerimi kırpıştırıp telefonuma uzandım. Hava güzeldi ve evde kalmak bu bulutsuz gökyüzüne hakaret sayılırdı. Melis’in aramaktan ezberlediğim numarasını tuşladım.
‘’Kalk hadi, bir yerlerden atlamaya gidiyoruz.’’
Madde 11: Bungee Jumping yap.
---
‘’Hayatta olmaz, ben yüksekten korkarım!’’ diye cırladı Melis, kafeden çıkarken.
Tan araba kapısını açarken ona gülümsedi. ‘’Önemli değil, zaten birinin arkada kalıp ölülerimizi gömmesi gerek.’’
Melis’in yüzü saçları kadar sararırken arabaya bindi. ‘’Öyle deme. Ölümle şakalaşmak hoş değil.’’ dedi bana alttan bakarak, Tan’ın yerine mahcup olmuş gibiydi. Ona umursamadığımı göstermek istercesine gülümsedim. Tan’ın bir şeyler bilmeden bize yardımcı olması hoşuma gidiyordu. Yanında kırılgan bir ölünün dolaştığını bilmemek iyi hissettiriyor olmalıydı.
Melis’in haber verdiği Deniz de gelip Tan’ın yanındaki koltuğa yerleşince yola çıkmamamız için bir engel kalmamıştı. Tan arabayı yavaş yavaş yola çıkarırken sanki uzun bir süre bir daha nefes almam gerekmezmiş gibi derin bir nefes aldım.
Araba, şehrin dışındaki eğlence merkezinde giden yolda ilerlerken etraftaki binalar yerlerini önce ağaçlara ardından da küçük çalılara bırakıyordu. Benimle birlikte dışarıyı izleyen Melis’in gergin ellerini tuttum. ‘’İstemiyorsan bizimle atlamak zorunda değilsin .’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmeden Önce 100 dilek
Teen FictionEğer aradığınız şey mutlu bir son veya birbirine kavuşan aşıklarsa bu hikayeyi hiç okumayın derim. Çünkü bu hikayenin sonu belli:Ölüm. Lara 16 yaşında kanser hastası bir kızdır. Ve bir gün doktorlar ona 6 ay kadar ömrünün kaldığını söylerler. Bu yık...