Merhaba! Yeni hikayem ile karşınızdayım. Gecikme için üzgünüm :( Neyse lütfen oy ve yorumlarınız eksik etmeyin. Multide Lara ve yazarken dinlediğim şarkı var. İyi okumalar!
Her taraf beyazlar içinde...Korkuyorum ama annemin ağlama sesleri korkumun önüne geçiyor. Hıçkırıkları kulaklarımda uğuldarken göğsüm sıkışıyor. Her tarafı bir temizlik kokusu sarmış. Benim odamdan çok farklı... Bir an için ağzımı açıp kelimeleri çıkartmaya çalışıyorum ama çabalarım boşuna. Boğazım kupkuru. Bilincim kapanıyor. Yine karanlık...
---
Gözlerimi açtığımda kendimi hastahanenin steril odalarından birinde buluyorum. Nedense hiç şaşırmadım. Son birkaç yıldır hayatım bu gibi odalarda geçti. Birinden ötekine hepsi birbirinin aynı dizaynda döşenmiş hastahane odalarında... Başımdaki ağrıyı umursamamaya çalışarak yatakta doğruluyorum. Yandaki koltukta annemle babam uyuyakalmış. Annemin ağlamaktan kaybolmuş gözlerine ve babamın kederli yüzüne bakıyorum. Onları bu hale getiren benim. Onların üzüntülerinin nedeni benim. Çünkü ben bozuğum. Bende yolunda gitmeyen bir şeyler var. Ben dünyanın gözden çıkardığı biriyim. Kendi düşüncelerime dalmışken annemin uyku mahmuru sesi ile irkiliyorum. Kim bilir beni beklerken ne kadar az uyumuştur.
''Ah tatlım. Uyanmışsın, bekle doktoru çağırayım.''
Arkasından bakıyorum. Onunla aynı anda uyanan babam yavaşça yaklaşıp elimi avuçlarının içine alıyor. Kendi ağlamamak için sıktığı çok belli.
''Neler oluyor?''diyorum doktorun koridorda yaklaşan ayak seslerini dinlerken.
Babam başını iki yana sallıyor ama cevap veremiyor. Sadece elimi daha da çok sıkıyor. Yaklaşıp yanağına bir öpücük konduruyorum. O sırada doktor annemle içeri giriyor. Doktor, kırklı yaşlarının ortasında keltoş ama oldukça sıcakkanlı bir adam.
''Bir bakalım Lara'ydı değil mi? Kendini nasıl hissediyorsun?''
''Daha iyi.''
Keltoş doktor bir müddet sessiz kalıp kağıtları karıştırıyor. En nefret ettiğim şey:Doktorların söyleceklerini toparlamak için kısa bir süre sessizliğe gömülmesi. Fırtına öncesi sessizlik gibi. Bu strese daha fazla dayanamayıp soruyorum.
''Neler oluyor?''
Doktor derin bir nefes alıyor.
''Lara kanserin beş ayrı organına daha yayılmış. Ama umudunu yitirmemen lazım, her geçen gün yeni tedaviler bulunuyor ve bizim de senin için gereken her şeyi yapacağımızdan emin olabilirsin.''
''Lütfen sadede gelin.'' diyorum kararlı bir ses tonuyla.
Doktor sözlerini toparlamak istercesine bir süre sessiz kalıyor. ''Lara,'' diyor kısık ama pes bir sesle. ''Tahminen altı ay kadar ömrün kaldı...''
Sözlerinin devamını dinlemiyorum. Dinlememe de gerek yok zaten.
Doktor sözlerini bitirdiği an annem hıçkırıklara boğuluyor. Babam ona sarılıp onu teselli etmeye çalışıyor ama teselli edecek bir şey yok. Altı ay sonra artık bir kızları olmayacak. Artık ben olmayacağım. Dünya benim biletimi çoktan kesmiş.
---
Hastahaneden birkaç kontrol daha yaptırdıktan sonra ayrıldık. Zaten orada daha fazla zaman kaybetmek de istemiyordum. Ölmek için çok gencim tripleri tam şu an benim durumuma uygundu. Tek fark gerçek olmasıydı. Henüz on altı yaşndaydım ve büyük olasılıkla on yedimi görmeden bu dünyadan göçüp gidecektim.
Gözümün önünden yaşadığımız mahallenin ağaçları bir bir geçerken öylece izliyordum. Sadece altı ay... Ondan sonra her sabah çığıran yan komşumuz olmayacak, çöpü durmadan deviren kedimiz olmayacak, her gün geçerken gördüğüm bu ağaçlar olmayacak. En azından benim için.
''Arabayı durdurun.''
Annem ve babam verdiğim bu tepkiye şaşırdı. Yine de babam sorgulamadan yavaşça arabayı kenara çekti. Araba kenara yanaştığı gibi kendimi arabadan attım.
Küçükken annem ve babamı beni hastahaneye gitmeye ikna etmek için dönüşte hep burdan şeker alacaklarını söylerledi. Alırlardı da, zaten gelmeyi kabul etmemin tek sebebi buydu. Yoksa iğne vurulması çok hoşuma gittiği için falan değildi.
Küçüklük anılarımın depreştiği bu dakikalarda yavaşça dükkana girdim. Babam arkamdan gelmişti ama annem arabada kalmayı tercih etmişti. Herhalde anılar onu da esir almıştı.
Dükkana girip elmalı bir lolipop seçtim. Tam babam ödemeyi yapacakken gözüme kenardaki bir defter takıldı. Hiçbir deri defterden farkı yoktu, yine de bende onu çeken bir şey vardı. Yavaşça deftere uzandım. Saman sayfalarını karıştırıken kendi kendime gülümsedim.
''Bunu da alıyoruz.''dedim birden ani bir kararla defteri kasaya koyup. Babam bana anlamaz gözlerle baksa da sesini çıkarmadı. Hılzıca ödemeyi yaptı ve arabaya döndük. Yol boyunca benim lolipop yeme şapırtılarım dışında kimse sessizliği bozmadı.
Eve varınca annem ''Tatlım en sevdiği makarnayı yapacağım.'' dedi bana destek olmak istercesine.
''Gerek yok. Aslında bugün pek aç değilim.'' Yalan da değildi ama ondan ötesi yemek masasında bugün hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmak istemiyordum. Üzüntülerinin nedeninin ben olduğumu bile bile annemlerin gözünün içine bakmak istemiyordum.
Annem anlayışla başını sallayıp odasına çeklidi. Birkaç dakika sonra odasından gelen hıçkırık seslerini duyduk.
Kendimi karmakarışık duygularla odama attığım zaman yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım. Ben gittikten sonra bu odaya ne yapılırdı acaba?
Altı ay vardı sadece.
Yapmak istediğim ne çok şey vardı...Ne çok hayalim...
Ama yeterli zamanım yoktu. Ya varsa?
Gözüm yeni aldığım deri deftere ilişti. Henüz hayattan umudu kesmek için çok erkendi. Yavaşça kalkıp defteri masaya koydum ve başlığımı attım.
'Ölmeden Önce Yapılacak 100 Şey'
Umarım beğenmişsinizdir. Girş bölümü gibi oldu biraz. Neyse düşüncelerinizi belirtin lütfen. Görüşmek üzere!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmeden Önce 100 dilek
Fiksi RemajaEğer aradığınız şey mutlu bir son veya birbirine kavuşan aşıklarsa bu hikayeyi hiç okumayın derim. Çünkü bu hikayenin sonu belli:Ölüm. Lara 16 yaşında kanser hastası bir kızdır. Ve bir gün doktorlar ona 6 ay kadar ömrünün kaldığını söylerler. Bu yık...