Merhabalar! Bilgisayar bulur bulmaz yazdım sizi daha çok bekletmemek için. Ancak yeteri kadar kontol edemedim, bu yüzden hatalar olabilir. :) Dileği söyleyenin yine ismini not etmeyi unuttum, hem çok teşekkür ederim hem de çok özür dilerim. :( Neyse sever misiniz bilmiyorum ama ufak bir şarkı da bıraktım. İyi okumalar!
Hafif bir rüzgar esiyor, yaprakların hışırtısı hoş bir senfoni oluşturuyordu. Yüzümü okşayan temiz hava vücudumun her zerresine canlılık aşılarken isyan eden göz kapaklarımı yavaşça araladım.
Sırtüstü yatıyordum.
Hayır, hayır.
Sırtüstü bir tabutta yatıyordum. Dahası etrafımda siyahlara bürünmüş insanlar vardı.
''Neler oluyor?'' diye bağırmak istedim ama sesim kaybolmuştu sanki. Ciğerlerim havanın ne demek olduğunu unutmuş gibiydi.
Umutsuzlukla debelenmeye,kalkmaya en azından bir harekette bulunmaya çalıştım ama bacaklaırm, kollarım hissizleşmiş ve hayat belirtisi göstermekten acizdi. Onlar çoktan bu tabutun parçası olmuşlardı.
Düşünceler cam kırıkları gibi başımın her köşesine batarken insanlar yavaş yavaş başıma toplandı. ''Beni fark ettiler'' diye düşündüm sevinçle. Bununla birlikte içimdeki umutsuzluk bulutu dağılırken gözlerimi onların üzerinde gezdirdim. Herkes buradaydı.
Annem, babam, Melis, Deniz, Tan, sınıf arkadaşlarım, öğretmenlerim, artık görmediğim akrabalarım, ömrümde bir kere konuşmuşluğum olan kişiler...
Ama hiçbiri düşüncemin aksine mutlu gözükmüyordu. Hepsi ağlıyordu. Kimisi hıçkırarak, kimisi sessizce...Onların tuzlu gözyaşları kıyafetlerimi ve yüzümü ıslatıyordu.
Tabut, yavaş yavaş gözyaşları ile dolarken panik beni ele geçirmişti ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Tabutu dolduran gözyaşlarına benimkiler de karışırken son bir çaba ile bir kelime veya herhangi bir ses çıkarmaya çalıştım.
İçi; gözyaşları ve hareketsiz bir beden ile doldurulmuş tabutun kapağını kapatırlarken, ciğerlerim hava yerine karanlığı solumadan önce tek bir şey söyleyebildim.
''Ölmek istemiyorum.''
---
Gözlerimi açtığımda sırılsıklamdım ama bu sefer sebep gözyaşları değil, kabusun neden olduğu soğuk terdi.
Yavaşça doğrulduğumda bütün vücudumu bir titreme alırken dudaklarım durmadan aynı kelimeyi mırıldanmaya başladı, önce sessiz sonra güçlü.
''Ölmek istemiyorum.''
Annemin odaya girmesiyle kelimelerin yanı sıra gözyaşlarım da akmaya başladı. Kendimi tutamıyordum, istemsizce titriyor, istemsizce konuşuyordum.
Annemin beni sarmalamasıyla zihnim pes edip artık alıştığı karanlığa gömülürken annemin babama seslenişini duydum.
''Lara nöbet geçiriyor! Çabuk ol!''
---
Her şeyin başladığı yerde her şeyin başladığı şekilde uyandığımda annem ve babam doktorla konuşuyordu. Ne konuştuklarını merak ediyordum ama teselli edici bir tavırla başını sallayan doktor beni görünce sözünü kesti.
''Nasılsın Lara?'' dedi yanıma gelip.
''Ne kadar olmam gerekiyorsa o kadar iyiyim.'' Doktor anlayışlı bir tavırla başını sallarken annem elimi tuttu.
''Ufak bir nöbet geçirdin, tatlım. Doktor bey bunun önemli bir şey olmadığını söyledi ama yine de hazır gelmişken bir kontrol ettirmek istiyoruz.'' dedi kırık sesiyle.
Gözlerimi ksıtım. ''Kontol mü? ''
''Evet. Belki...belki bir şeyler değişiyordur?''
İşte şimdi şaşırmıştım. Annem ne bekliyordu ki? Ne kadar kontol edilirsem edileyim sonucun aynı çıkacağının farkında değil miydi?
Buna rağmen onun cılız umutlarını söndürecek gücü kendimde bulamadım. ''Peki.'' dedim başımı sallayarak. Bu çok saçma bir fikirdi.
Ama daha da saçma olanı ise ben de aynı umudu paylaşıyordum.
---
Umut, en tehlikeli şeydir.Siz onu içinizde tutar, büyütürsünüz. Ve o da sizi içten çürütmeye başlar.
Türlü işlemler sonucu eve doğru giderken bu düşünceler ve boşa çıkan umutlarım içimi parçalıyor, baktığım manzarayı anlamsızlaştırıyordu. Tükenmez kalemle yazılmış bir hatayı karalayarak düzeltmeye çalışmış ve onu daha da belirginleştirmekten başka bir şey yapmamıştık.
Doktorun kontolden sonraki sözleri hala beynimde yankılanıyordu.
''Hayır, bir değişiklik yok.''
Oysa bence bir sürü değişiklik vardı.
Bende değişiklik vardı, hayatımda değişiklik vardı ama anlaşılan o ki beni ölüme zincirleyen hastalığımda bir değişiklik yoktu.
O sırada Atlas'In yakınındaki bir sokaktan geçmemizi fark etmemle babamdan durmasını rica ettim. Annemin güçlü durmak için kendini zorladığı bakışları altında arabadan indim.
''Siz geçin, ben sonra gelirim.''' Babam şüpheci bir şekilde bana bakarken ona güven verircesine baktım. ''Merak etmeyin, geç kalmayacağım.'' Kapıyı kapatıp gitmelerini beklemeden Atlas'a doğru adımlarımı hızlandırdım. Kapıdan içeri girdiğimde Tan elinde tepsiyle beni karşıladı.
''Merhaba Lara. Kahve mi istersin yoksa yine bir şeyler peşinde misin?''
Madde 10: Fidan dik.
---
Eskiden otobiyografileri egoistçe bulurdum. Oysa şimdi anlıyordum, yazmalarının nedeni kendilerini yaşayamayacakları geleceklere taşımaktı. Onlar, yaşadıklarının bilinmesini istiyorlardı. Ve onları tamamiyle anlıyordum.
Ben de hatırlanmak istiyordum. Sonsuza kadar değil belki ama en azından bir süre daha. Maalesef ne vikipedide sayfam olacak kadar önemli, ne de otobiyografi yazacak kadar çok şey yaşamış biriydim. Üstelik çoğu kişinin çocukları sayesinde gelecekte yer etmelerinin aksine benim asla çocuğum olmayacaktı.
Bu yüzden zamanımın ötesine geçmemin başka bir yolunu bulmalıydım.
Elimde tuttuğum çınar tohumu bunun anahtarıydı. Ben toprağa girerken o çıkacaktı.
''Nasıl ekeceğiz peki?'' diye sordu Tan beni düşüncelerimden ayırarak.
Melis ''İnternette bir şeyler okumuştum.'' deyip parkta uygun bir yer ararken Deniz bana döndü.
''Niye tohum ekiyoruz?''
''Yüz tane küçük şey ile bir tane büyük bir şey yaratmaya çalışıyorum çünkü.''
Melis ve Tan ekebileceğimiz bir yer gösterip bizi çağırırken Deniz bana gülümsedi. ''İlginç birisin.''
Kafamı sallayınca kaşlarını çattı. ''Bana da ''Sen de öylesin.'' demeyecek misin?''
''Ölüme bu kadar yakınken günahlarıma bir de yalan eklemek istemiyorum.'' dedim gülerek.
Bu kahkahaya yakın bir gülüştü. Belki de uzun zamandır olan en sıcak gülüşümdü.
Bu artık geleceğin belirsizliğinden çok belirli olmasından korkan bir kızın gülüşüydü.
Bu pes etmiş birinin gülüşüydü.
Madde 10: Tamamlandı.
Umarım sevmişsinizdir. Azıcık aceleye geldi, çünkü bilgisayarım daha gelmedi. :( Unutmadan, gelecek bölüm de haftasonundan önce gelemez. Kendinize iyi bakın, sıkı giyinin. ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmeden Önce 100 dilek
Fiksi RemajaEğer aradığınız şey mutlu bir son veya birbirine kavuşan aşıklarsa bu hikayeyi hiç okumayın derim. Çünkü bu hikayenin sonu belli:Ölüm. Lara 16 yaşında kanser hastası bir kızdır. Ve bir gün doktorlar ona 6 ay kadar ömrünün kaldığını söylerler. Bu yık...