"Güvenin Bana"

351 29 178
                                    

Tarih
Yıl=1909
Ay=Mart
Gün=31
Yer=Dolmabahçe Sarayı
---------------------------------------------------------
Osmanlı İmparatorluğu=Kadın
Türkiye=Erkek
---------------------------------------------------------

❗DİKKAT❗
Bu bölümde tarihsel kişilikler kullanılmıştır. Bu kişilikleri yansıtmamı beğenmeyebilirsiniz. Kendi düşüncelerim baz alınmıştır. Umarım kimseye fark etmeden saygısızlık yapmam.

Sesler iyice yükseliyordu. Müthiş bir yaygara kopuyordu Devlet-i Aliyye'nin başkentinde. Ayaklanmayı bastırmak için gelen komuta birlikleri ve meşruiyet karşıtları arasında sürtüşme yaşanıyordu. İki taraf da pes edecek gibi değildi. Bu güzel günü bağırışmalar mahvediyordu. Aslında yılın tüm günlerini bu ve bu gibi olaylar mahvediyordu. Yeni bir gün demek yeni bir dert demekti o zamanlar.

Osmanlı, Selanik'ten isyanı bastırmak için gelen ordunun başarılı olmasını hem istiyor hem de istemiyordu. İstiyordu çünkü bu kaos ortamı ona siyasi zarar veriyordu ve bu zarar diğer ülkeler karşısında daha da küçülmesine ve güçten düşmesine neden olacaktı. İstemiyordu çünkü Abdülhamid'i bu isyandan dolayı suçlu bulacaklar ve onu tahttan indireceklerdi. Bu durumda Osmanlı, İttihat ve Terakki mensuplarının elinde kukla olarak kalabilirdi. Kukla bir ülke demek ölü bir ülke demek ve ölü bir ülke daha beş yaşında toy olan çocuğuna hiçbir şey öğretemezdi. Küçücük çocuğu ondan ayırabilirlerdi. Bunun olmasını istemiyordu. Oğluna bildiği her şeyi kendisi öğretmek istiyordu ki en doğrusu da bu olurdu.

Cafer Ağa'dan Türkiye'yi getirmesini istemişti ama hala ortalıkta yoklardı. Osmanlı gittikçe daha da geriliyordu. Acilen oğlunu buraya getirmeleri gerekiyordu. Masadan kalktı ve odasının içerisinde volta atmaya başladı. Avcunun içindeki nasırlaşmış derisini yüzüyor ve sertçe ayağını yere vuruyordu.

Odasından çıkıp Türkiye'yi almak ve İstanbul'dan çıkıp gitmek istedi ancak dışarı çıkmayı bırak odadan dahi çıkamazdı. Dışarı çıkmasıyla isyan daha da önüne geçilemez bir hal alırdı, odadan çıkamadığı bu süreçte şimdiden Türkiye'yi alıp götürmüşler miydi? Düşündükçe kan beynine gitmiyor stresten rengi açılıyordu. Dayanamayıp kapıya doğru yöneldi ama şansına Cafer Ağa gelmişti ve yanında Türkiye de vardı. Türkiye Cafer Ağa'nın elini sımsıkı tutuyordu, çok belliydi korktuğu. Osmanlı derin bir oh çekti. Ona meraklı ve korkmuş gözlerle bakan oğlu ise ağlamaklı bir sesle konuşmaya başladı.

Türkiye: Anne, neler oluyor? Korkuyorum. Tahta atımla oynuyordum ama bir anda bağırtılar gelmeye başladı. *burnunu çeker* Silah sesleri de duydum. Ya kötüler saraya girerse! Çok korkuyorum!

Osmanlı Türkiye'yi kucağına aldı. Küçük çocuk epey korkmuş olacak ki annesine sokuldu. Kollarını annesini boynuna doladı, başını ise annesinin boynuna gömdü ve ağlamaya başladı. Kadının içi cız etti, bu olayları bir türlü durduramadığı için tekrardan kendisini suçladı. Ağlayan oğlunun saçını okşamaya başladı.

Osmanlı: Şhh canım benim. Sakin ol, tamam mı? Korkma, ben burdayım. Hem bir şey olduğu yok. Benim yanımda kal, olur mu? Hem Cafer Amcan senin odandaki kitaplardan birini getirir birlikte okuruz, olur mu? Ne dersin?

Osmanlı mimikleriyle Cafer'e kitap getirmesini söyledi. Ağa başını eğerek odadan çıktı. Sesler en azından burada biraz daha azdı. Yani öyle olmasını umuyordu.

Türkiye iç çeke çeke "Olur." dedi. Osmanlı oğlunun yanağını uzunca öptü ve "Korkmuyorsun, değil mi?" diye sordu. Bu sırada yavaşça masasına oturuyordu. Oğlunun sırtını sıvazlıyor, olabildiğince iyi hissetmesini sağlamaya çalışıyordu.

-K-korkmuyorum,dedi ancak hala gözlerinden boncuk boncuk yaşlar dökülüyordu. Osmanlı Türkiye'yi dizine oturttu ve oğluna geri sarıldı. Başını okşuyor, yanağından öpüyor ve sakin kalmasını söylüyordu. Küçük çocuk annesinin kucağında yavaşça rahatlıyordu. Gergin suratı ve tıpkı suratı gibi gerilmiş kasları yavaş yavaş gevşiyordu. O sırada kapı çaldı, Cafer Ağa gelmişti.

§ Geçmişten Gelen Mektup §Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin