Tarih
Yıl=1640, Kasr-ı Şirin antlaşmasından yaklaşık 1 yıl sonra
Ay= Bilinmiyor
Gün=Bilinmiyor
Yer=Topkapı Sarayı
---------------------------------------------------------
Osmanlı İmparatorluğu= Kadın
Safevi İmparatorluğu= Erkek
---------------------------------------------------------Elindeki ağaç oymak için olan demir eşyayı yere bıraktı. Eline çok ince uçlu zımparayı aldı ve oyduğu yeri zımparalamaya başladı. Tahta bir vazo yapmak istemişti. Şu an ise dışını oymakla meşguldü. Aslında cam ile yapmayı düşündü ama kardeşi Kırım'a gemi ile gideceği için kırılabileceğini düşündü. Pek güvenememişti gemicilere. Herhangi bir ay kendisi gidecek olursa o zaman cam vazo yaparım diye düşündü.
Sarayın bahçesindeki atölyesinde yapıyordu. Bu atölyede ağaç oymak için binbir çeşit metal eşya, çini için farklı boyalar ve fırçalar, ebru için ise cam şişelerde safra suları ve ona özel boyalar vardı. Minyatür ve hat sanatı için sarayın içerisindeki kendi çalışma odasını kullanıyordu.
Osmanlı vazo ile uğraşadursun, biz şimdi bir mektuptan bahsedelim. Daha yeni Osmanlı'nın has odabaşı olmuş genç ağa, eline geçen mektupla sarayın içerisinde dolanıyordu. Ona bu mektup eline tutuşturuluş ve "Sultana acilen götür." denilmişti. Ancak Osmanlı, gündelik hayatında ne yapar ne eder bilmediğinden onun bahçedeki atölyede olduğunu aklına getiremiyordu. Sarayın içini tavaf etmişti. Daha nereye gitmiş olabileceğini düşünüyor ama saray bahçesi aklının ucundan bile geçmiyordu. Bu koşuşturma arasında Harem ağasına çarptı.
-Be oğul yavaş gitsene. Kaçtır buralarda dolanıyorsun, ne aradığını söyle de yardım edeyim.
-Sultan Osmanlı'ya bir mektup var. Ancak kendisini bir türlü bulamıyorum.
-Onu bulamıyorsan padişaha neden götürmüyorsun?
-İyi de mektubun dışında Safevi'den Osmanlı'ya yazıyor. Bu mektup direkt Osmanlı'ya gelmiş. Sultan nerede olabilir? Söyle de vereyim. Elimde kalacak diye korkuyorum.
-*Ağa lafını uzatarak* Ha, anladım şimdi. Sarayın içinde bulamadın, değil mi?
-Yok, hiçbir yerde bulamadım.
-Saray bahçesindedir büyük ihtimalle. Atölyesinde çalışıyor olabilir ya da çiçeklerine bakıyordur.
-Tabii ya *Anlına vurur*. Sağ olasın Ağam.
Koştura koştura bahçeye giderken elindeki mektuba baktı. Safevi Osmanlı'ya neden özel mektup gönderiyordu ki? Normal olarak siyasi mektup olsa sadece Osmanlı'nın adı olmazdı. Osmanlı'nın adının yanında "Saray Erkanı" da yazardı. Ya da onun gibi bir şey.
Atölyenin önüne geldiğinde düşüncelerden sıyrıldı ve kapıyı çaldı. "Gir" komutuyla içeri girdi. Osmanlı gelen ağaya baktı ve sordu:
-Ne oldu ağa, epey kızarmışsın.
-Sultanım, size Şah Safevi'den özel bir mektup var.
- Kerata anca gönderebilmiş demek. Ver bakalım mektubu.
Ağa mektubu uzattı ancak meraklı gözlerle Osmanlı'ya bakıyordu.
Osmanlı: Bir sorun var galiba, neden özel mektup geliyor diye mi soracaktın?
Ağa başını salladı. Osmanlı ise kıkırdadı. Genç adam kendini rezil hissediyordu.
-Yeni başlayan herkes soruyor. Merak etmen çok normal. Safevi ile ben aramızda mektuplaşıyoruz. Birbirimizin halini hatrını sorarız işte. Genel olarak barış dönemlerinde olur bu. Diğer türlü yüzünü görsem boğarım heralde, dedi ve bir kahkaha patlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
§ Geçmişten Gelen Mektup §
General FictionTürkiye, Osmanlı, Selçuklu ve beyliklerin anılarının anlatıldığı bir kitaptır. Geçmişte yaşamış kişilikleri bazen kullanacağım. Baştan uyarmak istiyorum ki iyi bir yazar değilim. Bu kitap yazdığım ilk kurgu kitaptır. Okuduğunuz ve kitabıma zaman ayı...