Ah Nerede Vah Nerede...

292 16 142
                                    

Tarih
Yıl= 1302
Ay= Ekim
Gün= Bilinmiyor
Yer= Söğüt, Osmanlı'nın otağı
---------------------------------------------------------
Osmanlı/Kayı= Kadın
Karesioğulları= Kadın
Saruhanoğulları= Kadın
Memlük Sultanlığı= Erkek
---------------------------------------------------------
❗DİKKAT❗
Bölüm biraz ship içerikli. Önceden uyarayım rahatsız olabilecek olan vardır diye.

Genç bir boy beyi veyahut hanımı desek daha doğrudur otağına giriş yaptı. Daha yeni avdan gelmişti. Üstünde genelde beline bir kemer ile geçirdiği ve sağlı sollu olarak dizlerine kadar uzanan sert deri zırhı vardı. Kemerde kını ve sadağı takılıydı. Üstünde ise üç yıldır yeşil olan bayrağına uyacak pembe ve kırmızı renklerinin karışımı bir elbise vardı. Elbise denildiğine bakmamak gerekir aslında. Sadece dizlerinin biraz üstüne kadar uzayan bir gömlekti. Altında ise bir pantolon ve üstüne takılı dizlikleri vardı.

Elbise Saruhan ablasından hediyeydi. Bu yüzden biraz cırtlaktı rengi. Osmanlı da bunu otağın içerisinde giyemeyeceğini düşündü. Elbise ile ne yapacağını bilemediğinden avlarda giyip hızlı eskisin istedi ama avda da parlayan bir kıyafet giymek de abes kaçıyordu. Bu yüzden avdan gelmiş boy hanımı otağın içinden o parlak elbise ile geçerken kanla kirlenmiş absürt duran elbiseye bakan şaşarak bir daha bakıyordu. Osmanlı ise bu duruma somurta somurta ilerledi.

Av hayvanını taşıyanlara gidip temizlemeleri için otağın mutfağına teslim etmelerini söyledi ve akşamki yemeği düşünerek ağzı sulana sulana keyifle düşünür bir şekilde çadırına doğru yol aldı. Boy hanımının gerçekten geniş bir otağı vardı. Her gün güzel meralarda binlerce koyun ve keçi otlatılırdı.

Karesi: Bir dur da suda kendi haline bak. Bu gömlek hiç avda giyilir mi?

Osmanlı: Nesi varmış işte. Alt tarafı birazcık parlıyor...

Karesi: Kim bilir ne pahalı bir kumaş ama sen mundar ediyorsun.

Osmanlı: Bu fırfırlı şeyi giymezsem ablam içimden geçecek ben ne yapabilirim?

Karesi: Niye kızsın?

Osmanlı: Niye kızmasın asıl. Sanki onu tanımıyorsun bir de her yere giymediğimi abartarak yayar. Küçücük elbise başıma iş açar. En azından kendi otağıma rezil olayım.

Karesi: Hadi tamam da otağın içinde giy bari. Kana buladın elbiseyi. Bu lekeler çıkmazsa asıl o zaman göreceksin dedikodu, fitne fesat neymiş.

Osmanlı: Çıkar herhalde. Hem bu parıltılı şeyi kime giyeceğim veya niye giyeyim Allah aşkına? Of abla yok muydu daha az parıldayan bir şey...

Osmanlı'nın kişisel çadırının önüne gelmişlerdi. Karesi çadırı kapatan örtüyü geriye çekti ve Osmanlı'nın geçmesi için çekildi "Neyse çıkar şunu üstünden sonra ben de bir şeyler giyeyim" dedi.

Osmanlı başı ile onaylayıp girdi çadırına. Kemerindeki sadağı çıkarıp her zamanki yerine koydu. Kemerini çıkarıp üstündeki gömleği ve altındaki pantolonu hızlıca soyup sade bir bindallı giydi. Yakında akşam olacaktı zaten bu yüzden kınını da sadağının yanına koydu. Sonrasında ise çadır girişinin önündeki ablasına seslendi.

Osmanlı: Tamam değiştirdim gel içeri.

Çadıra girdi Karesi. Elindeki kaftana baktı sonra da Osmanlı'ya sıra bende dercesine bakış attı. Osmanlı da üstünden çıkardıklarını eline aldı ve çadırdan çıktı. Çadırın girişini de kapattı.

Osmanlı: Ben şu lekeleri çıkartmaya çalışacağım. Yatağımda dinlen istersen ama yanıma geleceksen nehirde olacağım haberin ola.

Karesi ise yüksek sesle tamamdır dedi. Osmanlı da karşı cevabı aldıktan sonra çitilerken sabunun yanında işe yarayabileceğini düşündüğü karbonat, limon ve sirkeyi aldı. Aldığı malzemeler ile bir süre bakıştı.

§ Geçmişten Gelen Mektup §Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin